TRUMAN DOKTRİNİ VE UYGULANMASI
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin barış
düzenini görüşmek üzere gerçekleştirilen toplantılarda ortaya çıkan Sovyet–Amerikan
anlaşmazlığı ABD Başkanı Harry Truman’ı,
Sovyetler Birliği’ne karşı tedbir almaya yönlendirmiştir. Truman, 5 Ocak 1946’da dönemin Dışişleri Bakanı James Byrnes’a yazıp okuduğu mektubunda Sovyetler Birliği’nin tutumundan duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş, bu tutuma karsı bir şeyler yapmanın zamanının geldiğini belirtmiştir. Mektupta Türkiye ile ilgili olarak; “Rusya’nın Türkiye’ye saldırmaya, boğazları ele geçirmeye niyetlendiği konusunda hiçbir şüphem kalmadı… Rusya, demir yumruk ve sert bir dille karşılaşmazsa yeni bir savaş çıkacak…”[1]sözleri yer almıştır.
Sovyetler Birliği’ne karşı tedbir almaya yönlendirmiştir. Truman, 5 Ocak 1946’da dönemin Dışişleri Bakanı James Byrnes’a yazıp okuduğu mektubunda Sovyetler Birliği’nin tutumundan duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş, bu tutuma karsı bir şeyler yapmanın zamanının geldiğini belirtmiştir. Mektupta Türkiye ile ilgili olarak; “Rusya’nın Türkiye’ye saldırmaya, boğazları ele geçirmeye niyetlendiği konusunda hiçbir şüphem kalmadı… Rusya, demir yumruk ve sert bir dille karşılaşmazsa yeni bir savaş çıkacak…”[1]sözleri yer almıştır.
ABD’nin savaş sonrası güvenlik stratejisinin
mimarı, George Kennan’dır. Kennan, Sovyetler Birliği’nden güç alan komünizmin
her yerde önlenmesinin olanaksızlığı karşısında dünya çapında savunmanın
seçilmiş bölgelerin takviyesi yoluyla yapılmasını öngörmektedir.[2]
ABD’nin bu doğrultudaki yeni yaklaşımı; ilk
olarak 1 Nisan 1946 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’nın bir memorandumunda: “
Moskova, ilk önce diplomatik yolla, bunda başarılı olunmazsa son çare olarak
gerekirse askeri güç kullanarak, bugünkü dış politikasının onu ancak felakete
götüreceği konusunda ikna edilmek zorundadır.” şeklinde kendini göstermektedir.[3]
ABD ile sürekli işbirliği içinde olan İngiltere,
24 Şubat 1947’de Türkiye ve Yunanistan’a savaş sırasında yaptığı askeri ve
ekonomik yardımı devam ettiremeyeceğini ABD’ye bildirince, Dışişleri, Harbiye
ve Donanma Bakanlıkları ortak bir komisyon oluşturarak, İngiltere’den bu rolün
devralınıp alınmaması konusunu görüşmeye başlamışlardır. Komisyonun ilk
toplantısında oluşan genel kanı, yardımların sürdürülme sorumluluğunun
devralınması olsa da, konu günlerce kapsamlı olarak tartışılmıştır.[4]
Bu günlerde İngiltere ve Amerika Birleşik
Devletleri’nin ortak endişesi, Yunanistan’da devam etmekte olan iç savaş ve
karışıklıktan sonra aşırı solcu bir iktidarın işbaşına gelmesi ve böylece
Sovyet etki alanının içine Yunanistan’ı da alacak bir biçimde güneye doğru
genişlemesiydi. Başkan Truman’a göre, Sovyetler Birliği Yunanistan’dan sonra
Türkiye’yi de denetim altına alacak olursa, Amerika Birleşik Devletleri ve Batı
Avrupa için yaşamsal öneme sahip Orta Doğu, Sovyet etki alanı içine
girebilirdi.[5]
Bu gelişmeler üzerine Başkan Truman, ilk
olarak Dışişleri Bakanı George Marshall, Savaş Bakanı Robert Patterson ve
Donanma Bakanı James Forrestal ile görüştü. Daha sonra da Dean Acheson ve
Henderson’la görüşen ABD Başkanı, Türkiye-ABD ilişkilerinde İngiltere’nin 1
Nisan 1947’de Türkiye ve Yunanistan’a vermeyi keseceği yardımın Amerika
Birleşik Devletleri tarafından verilmesi yönünde karar aldı.[6]
Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye ve
Yunanistan’a yardım edebilmesi için Kongre’yi ikna etmesi gereken Başkan
Truman, 12 Mart 1947’de Kongre’de bu konuyla ilgili bir konuşma yaptı.[7]
Truman, daha sonra “Truman Doktrini” olarak
anılacak olan tarihi konuşmasında özetle; Dünyadaki hâkim durumun, ABD’nin dış siyaseti
ve milli güvenliği için kendisini bu açıklamayı yapmaya mecbur ettiğini
belirterek başlayan Truman, öncelikle Yunanistan’daki duruma değinmiş, Yunan
hükümetinin talep ettiği yardıma demokratik ve hür olarak yasayabilmesi için
acilen ihtiyacı olduğunu belirtmiştir. Bu konuda Başkan, kıt kaynaklı Yunan
ordusunun, ülkenin kuzeyinde faaliyette olan silahlı komünistlerle bas etmekte
zorlandığını, hatta yasamak için şart olan malzemeleri temin etmek için bile
ülkenin dış yardıma ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır. Truman’a göre, Birleşmiş Milletlerde
görüşülüp onayı beklenemeyecek kadar acil olan bu yardımı dünyada ABD’den başka
yapabilecek bir devlet yoktur.
Yunanistan’a ilişkin cümlelerini bitirdikten
sonra Truman; Yunanistan’ın komşusu olan Türkiye’nin de ABD’nin ilgisini hak
ettiğini söyleyerek, Türkiye’nin ABD ve Batı dünyası için taşıdığı önemin
altını çizdi. Truman’a göre, “Bağımsız ve iktisadi açıdan istikrarlı bir devlet
olarak Türkiye’nin geleceği dünyanın özgürlük sever halkları için,
Yunanistan’ın geleceğinden daha az önem taşımamaktaydı.” Türkiye’nin içinde bulunduğu
şartların Yunanistan’a göre farklı olduğuna ve savaş sırasından ABD ve
İngiltere’den Türkiye’ye malzeme yardımında bulunulduğuna işaret eden Truman,
“Yine de Türkiye bizim desteğimize ihtiyaç duymaktadır. Savaştan beri Türkiye,
ulusal bütünlüğünün sağlanması için elzem olan modernizasyonu
gerçekleştirebilmek için ABD ve İngiltere’den ek yardımlar istemiştir. Bu
bütünlük, Ortadoğu’da düzenin korunması için gereklidir. İngiltere Hükümeti,
içinde bulunduğu güç durum nedeniyle, Türkiye’ye daha fazla mali ve iktisadi
yardım yapamayacağını bize bildirmiştir. Yunanistan gibi Türkiye de ihtiyaç
duyduğu yardımı almalıdır. ABD bunu vermelidir. Bu yardımı sağlayabilecek tek
ülke biziz” sözleriyle Kongre’yi ikna etmeye çalıştı.
Başkan Truman, 12 Mart 1947’deki konuşmasında
Kongre’den 3 istekte bulundu. Bu istekler:
1. Türkiye ve Yunanistan’a yardım amacıyla 30
Haziran 1948’e kadar geçerli olmak şartıyla 400 milyon $ bütçe,
2.
Yunanistan ve Türkiye’ye sivil ve askeri
Amerikan personelinin gönderilmesi,
3. Seçilecek Türk ve Yunan personelin Amerika
Birleşik Devletleri’nde eğitilmesiydi.[8]
Başkan Truman’ın 12 Mart 1947 tarihli
konuşması, Türk basınında geniş yer almıştır. 14 Mart 1947 tarihli Ulus
Gazetesi, Truman’ın Türkiye ve Yunanistan hakkında söylediklerini kısaca
özetledikten sonra, Türkiye’nin iç durumunun Yunanistan’dan daha iyi olduğunu,
güçlü bir hükümeti olduğunu ve sağlam bir rejimle yönetildiğini belirtmiştir.
Ulus Gazetesi, bu duruma karşın Türkiye’nin iki yıldır ağır bir dış baskı
altında olduğunu, Boğazlarda üs ve doğuda toprak tehdidinin bulunduğunu
yazmıştır. Nihat Erim Ulus’taki yazısına şöyle devam etmiştir: “Simdi Truman’ın
ağzından dünyanın en kuvvetli Cumhuriyeti’nin bizim yanımızda yer aldığını
öğrenmiş bulunuyoruz. Bu vaziyet alış bizim için sürpriz olmamıştır. (…)
Nihayet şerefli milletlerin verdikleri sözü her ne pahasına olursa olsun
tutacağından zerrece şüphemiz yoktur.”[9]
Cumhuriyet Gazetesi ise 13 Mart 1947’deki
sayısında Truman’ın konuşmasının tarihi bir önem taşıdığını yazıyordu. Yazıda
ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne Ortadoğu
ekseninde önem verdiği de belirtiliyordu.[10]
Yine Ulus Gazetesi’ne göre, Amerika Birleşik
Devletleri dünyada bir “barış kurucu”ydu.[11]
Türk
basınında Truman’ın bu konuşmasından endişe duyan bazı yazarlar da yok değildi.
Bu endişe, Başkan Truman’ın Türkiye ile Yunanistan’a yardım gereğini Amerikan
Kongresi’ne izah ederken yapılacak yardımların amaca uygun olarak kullanılıp
kullanılmadığını tetkik için gerekli tedbirlerin alınacağını söylemesinden
doğmuştu. Bazı yazarlar bu tedbirlerin niteliği hakkında şüphe göstererek,
Amerikan yardımının Türkiye’nin basına yeni bir Düyun-u Umumiye
kesilebileceğini söylediler. Ancak bu yazılar, birkaç gazete arasında bir
polemik açmaktan öteye gidemedi.[12]
Dünya barışını, dolayısıyla ABD’nin de konumunu
tehlikeye düşürmemek için Kongreden tam yetki isteyen Truman, konuşmasıyla
Soğuk Savaş’ı resmen başlatmış, Sovyet yayılmacılığının karsısında ABD’nin tüm
gücüyle savaşacağını belirtmiştir. Savaş sonrası dönemde, Komünizmin
yayılmasına karşı kendine başat güç rolünü biçen ABD, Sovyetler Birliği’ni
çevreleme politikasını başlatarak artık uluslararası düzenin eskisi gibi
olamayacağını ortaya koymuştur.[13]
Kanun tasarısının kabul edilme sürecinde,
yardımın yapılmasını savunan Kongre üyeleri Senato’ya geniş kapsamlı raporlar sunmuş,
Truman’ın haklılığını desteklemek istemişlerdir. Dışişleri Bakan Yardımcısı Dean
Acheson, 20 Mart 1947’de Senato ve Temsilciler Meclisi birleşik oturumunda yaptığı
konuşmada Yunanistan ve Türkiye’nin stratejik önemini vurgulamış, barış için
ABD’ye çok iş düştüğünü söyleyerek;
“Yunanistan
ve Türkiye’de bağımsızlığın olmaması ve bu devletlerin hür kurumlarının yok
edilmesi sadece iki devlet için değil, dünya için de korkunç olacaktır… Hem
Avrupa, hem de boğazlardan Çin denizine kadar bütün bölge bu iki ülkenin
durumunu izliyor… Birleşmiş Milletlerin su an için yeterli durum ve donanımı
olmadığı için ABD, bu iki devlete derhal yardım etmelidir”[14]
demiştir.
Doktrin’de değinilen yardım talebinin
kanunlaştırılması, beklenildiği kadar kolay olmamıştır. Bu konuda, Demokrat
Başkan Truman’ın, Cumhuriyetçilerin üstünlüğüne sahip Senato’yu ikna etmesinin
zorluğu da göz önüne alınmalıdır.[15]Savaş
sonrası dönemde, kamuoyunun olduğu kadar mali konulardaki tek yetkili organ
olan Kongre’nin de vergi artırımına karşı olması ve savaş ekonomisini terk etme
isteği, kanun tasarısının onaylanması sürecinde sıkıntılar yaratmıştır.[16] Bazı
Kongre üyeleri, yardımın ABD tarafından yapılmasını Birleşmiş Milletlerin yok
sayılması olarak değerlendirirken[17],
bazıları da izlenmek istenen bu siyasette ABD’nin geleneksel “içine kapalı”
politikasından uzaklaştığını, ülkenin Ortadoğu’da İngiltere’nin mirasçısı
haline getirilmeye çalışıldığını öne sürmüşlerdir[18].
Truman’ın istekleri yaklaşık 2 ay boyunca
Kongre’de tartışıldı. Tartışmalar sonunda Başkan’a Türkiye ve Yunanistan’a
askeri uzmanlar gönderme ve bu iki ülkeye yardım yapılabilmesi için 400 Milyon
$ (300 Milyon $ Yunanistan, 100 Milyon $ Türkiye için) kullanabilme yetkisi
verildi. Teklif, 22 Nisan 1947’de Senato’da 23’e karşı 67 oyla, 9 Mayıs 1947’de
de Temsilciler Meclisi’nde 107’ye karşı 287 oyla kabul edildi.[19]
Kanun tasarısı 9 Mayıs 1947’de, iptali için
verilen teklif reddedilerek 107’ye karşı 287 oyla Temsilciler Meclisi’nde kabul
edilmiştir. Kanun, “barışa doğru önemli bir ilerleme” sözleriyle 22 Mayıs
1947’de Başkan Truman tarafından imzalanarak yürürlüğe girmiştir.[20]
Türkiye ve Yunanistan’ın özgür yaşayabilmeleri
için talep etmiş oldukları ve Birleşmiş Milletlerin, bu ülkelere ihtiyaçları
olan yardımı gerçekleştirebilecek durumda olmayışı sebebiyle kabul edilen
kanun, ABD Başkanı’na, Yunanistan ve Türkiye’ye mali yardımda bulunulması için
tam yetki vermiştir.[21]
Kanunda öngörüldüğü şekilde, 20 Haziran
1947’de Yunanistan ile[22], 12
Temmuz 1947’de de Türkiye ile yardım antlaşması yapılmıştır.[23]
Yardımın başlaması için antlaşma ise, Türkiye
ile Amerika Birleşik Devletleri arasında, 12 Temmuz 1947 tarihinde Ankara’da
imzalandı.[24]
Doktrine göre;
·
Yunanistan’a 300.000.000 ve Türkiye’ye
100.000.000 dolarlık yardım yapılacak,
·
Her iki ülkeye yardımların denetimi için
askeri ve sivil personel gönderilecek,
·
Yunan ve Türk askeri personeli Amerika’da
eğitilecek,
·
Yardımlar ABD’nin izni olmadan başka
devletlere satılamaz, hibe edilemez ve kullanılamaz,
·
Yardımların amacı, kaynağı, miktarı ve genişliği
hakkında Amerikan basınına tam bilgi verilecek.
Truman Doktrini’nde öngörülen yardım miktarı
aşıldı: 1947-1949 yılları arasında (yani CHP iktidarı döneminde) toplam
152.500.000 dolar ve 1950-62 yılları arasında (yani son iki yılı hariç Demokrat
Parti iktidarı döneminde) toplam 1.855.700.000 değerinde askeri yardım alındı.[25]
Türk- Amerikan işbirliğinin giderek
gelişmesinde bir başlangıç noktası teşkil eden antlaşma, “genel anlaşma” olması
sebebiyle bundan sonra yapılacak olan birçok ikili antlaşmaya da temel
oluşturmuştur.[26]Antlaşma
çerçevesinde Türkiye’de göreve başlayan “Amerikan misyonu” ile Türk hükümet
yetkilileri arasında çok sayıda antlaşma imzalanarak, çoğu, TBMM’nin onayına
sunulmaksızın yürürlüğe girmiştir.[27]
2.1 Antlaşmanın TBMM’de Onaylanması
12 Temmuz 1947 tarihli Türk-Amerikan Yardım
Anlaşması 1 Eylül 1947 tarihinde TBMM’de görüşülmüştür.
Dışişleri Bakanı Hasan Saka, yaptığı
konuşmada kamuoyunda oluşan, yardımın Türkiye’nin iktisadi serbestliğini
sınırlayıcı unsurları olabileceği konusuna açıklık getirmeye çalışmıştır.
ABD’nin yardım yolu ile bağımsız bir devletin bu durumuna aykırı teşebbüs
gösteremeyeceği ve Türkiye’nin de kendi bağımsızlığını tehlikeye sokacak
herhangi bir girişimde bulunamayacağını vurgulamıştır. “Türkiye’nin bağımsızlık
ve toprak bütünlüğünü korumak için yaptığı masraflar yüzünden ekonomik
sıkıntılar yaşıyor” olması sebebiyle bu tür yardıma talip olduğunu
belirtmiştir. Birleşmiş Milletlerin de, üyelerinin emniyetini sağlayacak
girişimler yapmaya hazır olmaması sebebiyle, yardımın ABD tarafından
“aleyhimize herhangi bir maksattan arî” olarak karşılanması gereği üzerinde
durmuştur.[28]
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kocaeli
Milletvekili Nihat Erim ABD’nin dünyadaki rolü üzerinde durduğu konuşmasında,
Milletler Cemiyeti’nin başarısızlığa uğramasının sebebinin ABD’nin kuruluşta
yer almaması olduğunu belirtmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın çıkma sebebini de
ABD’nin Avrupa işlerine ilgisiz kalması olarak açıklamıştır. Savaşın yaşattığı
büyük yıkımın etkisiyle devletlerin Birleşmiş Milletleri kurmayı zorunlu
saydığını vurgulamış, Birleşmiş Milletler’in işler hale getirilememesi
sebebiyle, aynı menfaatlere sahip devletlerin işbirliği yapmasının kaçınılmaz
olduğunu ifade etmiştir. Nihat Erim, konuşmasına,
“Bugün
Türkiye’nin ve Türkiye ile beraber dünyanın maruz bulunduğu tehlike açıkça bu
kürsüden ifade edebilirim ki, ABD’nin yardımı olmadan önlenemez… Bu vesika
[Türk- Amerikan Yardım Anlaşması], Amerikan hükümeti tarafından verilecek ve şu
kadar milyon dolarla ifade edilen bir askeri malzeme yardımı şeklinde dar
mütalaa edilmemek lazım. Bu vesika, bundan sonra Türk- Amerikan yakınlaşmasının
ve münasebetlerinin inkişafının temel tası telakki edilmelidir”[29],
sözleriyle son vermiştir.
CHP Seyhan Milletvekili Kasım Gülek, yapılan
antlaşmanın “bütün dünyada demokrasi ve sulhu sağlamlaştırıcı vesika” olduğu
üzerinde durmuştur. Antlaşmanın Türkiye’nin bağımsızlığına dokunur tarafı
olmadığını ve olamayacağını vurgulamış, Hasan Saka’nın belirttiği gibi,
Türkiye’nin hiçbir zaman bağımsızlığından ödün verecek bir taahhüde
girmeyeceğini belirtmiştir. Antlaşmayı, barışı korumak için Türkiye’nin tüm
gücüyle çabaladığı bir ortamda maddi güce sahip ABD’nin yardımı olarak nitelendirmiştir.
Anlaşmada gizlilik bulunmadığı, dünya basınının yapılan yardımları takip edebileceğinin
de işin samimiyetinden kaynaklandığı vurgulanmıştır[30].
Türk Hükümeti’nin “güvenlik kuvvetlerinin
takviyesi ve ekonomik istikrarını korumaya devam etmek için” istemiş olduğu
yardımı öngören antlaşma, TBMM’de konuşmacıların tam desteğiyle 1 Eylül 1947
tarihinde ve katılımcı 339 Milletvekili’nin oybirliğiyle onaylanarak yürürlüğe
girmiştir.[31]
2.2 Yardımların Alınması
ABD Başkanı Truman; yardımların işleyişi
hakkında düzenli olarak Kongre’ye raporlar sunarak, yardımların işleyişi hakkında
bilgi verirken, dünya barışı için yaptıklarından dolayı Kongre üyelerine
teşekkürlerini sunmuştur. Truman, 7 Kasım 1947’de Kongre’de yaptığı
konuşmasında, Yunanistan ve Türkiye’ye yapılacak yardımın başlatıldığını ve
yetkililerle yapılan görüşmeler sonunda nerelere yatırım yapılacağı konusunda
anlaşmaya varıldığını belirtmiştir.[32]
11 Aralık 1947 itibarı ile Türkiye’ye toplam
üç gemi gelmiştir. Gemilerle, altı adet vinç, bir traktör, altı greyder, 252
sandık yedek parça, 10 adet skreyper (yol kazıyıcı), iki öğütücü, 15 traktör,
alet edevat ile birlikte 20 tonluk iki treyler ve bir tonluk 20 treyler, 102
kutu muhabere malzemesi, 84 makineli tüfek, 15 makineli tüfek yuvası, dört yol
greyderi ve 68 kutu yedek parça, 180 kutu radyo (muhabere) işletme malzemesi, 6
otomobil (yardım heyeti için), 1.333 karton mühimmat aktarılmıştır. Böylece 100
milyon $’lık yardımın 87.187.500$’lık kısmı tahsis edilmiş olmaktadır.[33]
Truman Doktrini
kapsamında 1947 yılı Ekim ayında başlatılmış olan yardım programının birinci
yılının sonunda ABD Türkiye Büyükelçiliği detaylı bir rapor hazırlamıştır. Her
görev grubu için ayrı ayrı yapılan değerlendirme genel olarak hedef,
malzeme, eğitim, karşılaşılan güçlükler, ekonomik etkiler ve sonuçtan oluşmaktadır[34].
Yapılan
değerlendirmede, Eylül sonu itibari ile Kara Kuvvetlerine, malzeme olarak 50
bin ton ağırlığında araç gereç, Hava Kuvvetlerine 13.253 ton ağırlığında araç
gereç ve ekipman takviyesi yapılmıştır. Hava Kuvvetlerine yapılan yardımın
%81’ini uçaklar ve hava meydanlarını onarmak için kullanılan büyük onarım
makineleri oluşturmaktadır. Deniz Kuvvetlerine ise ABD’ye ait 11 savaş gemisi
ve 4 denizaltı verilmiştir. Bu, Deniz Kuvvetleri filosunda önemli bir artış
yapmıştır. Karayolları Yardım Programı ile de 4,500 ton ağırlığında yol inşa
araç gereci temin edilmiştir. Toplam 22 bin km uzunluğunda olan Türk
karayolları ağının %5’lik bir kısmını oluşturan 1,134 km‘lik bir bölümün yardım
programıyla iyileştirilmesi hedeflenmektedir. Bir yılın sonunda 100 km’lik yol
trafiğe açılmıştır.
Kara
Kuvvetlerinin eğitiminde öncelikle teknik personelin yetiştirilmesi hedeflenmiş
ve bu süreçte 2,500 subay ve diğer kademelerde personelin eğitimi tamamlanmış
ve 1,062 personelin eğitimine devam edilmektedir. Bunlardan 103 subay ABD’deki
okullarda eğitime gönderilmiş ve Ekim başına kadar 57’si yurda dönerek
Genelkurmay tarafından eğitici personel olarak görevlendirilmişlerdir.
1948-1949
yılı programında ise daha çok muharebe sahasına ait modern taktiklere ve
Amerikan uygulama usullerine yönelik eğitim planlanmaktadır. Yardım Programının
amacına ulaşabilmesi için Türk Kara Kuvvetlerinin temin ettiği yeni tip araç
gereci etkin olarak kullanabilecek bir seviyeye ulaşması gerekmektedir ve bunun
için de eğitimler birkaç yıl daha sürdürülmelidir.
Hava
Kuvvetlerine verilen elliden fazla kurs ile personele Yardım Programı
kapsamında temin edilen araç gerecin işletilmesi ve bakım onarımının
öğretilmesi hedeflenmiştir. Bu kurslarda, uçak bakım, uçuş eğitimi, muhabere,
lojistik, muharebe usulleri, hava alanı inşası ve onarımı, meteoroloji, itfaiye
faaliyetleri ve havacılık tıbbı gibi bir uçuşun yapılabilmesi için gerekli tüm
dallarda eğitim verilmiştir. Buna ilaveten ABD’ye gönderilen 50 personelin 45’i
hala ABD’de eğitimlerine devam etmektedir. 19 personel, Almanya’daki ABD Kara
Kuvvetleri Mühendislik Okulunda ağır iş makinelerinin bakım ve işletme
eğitimini alarak Temmuz ayında ülkeye dönmüştür.
Deniz
Kuvvetlerinin temin ettiği 11 geminin mürettebatı 54 subay ve 284 diğer
personel ile 4 denizaltının mürettebatı 16 subay ve 32 diğer kritik personel
ABD’de eğitildikten sonra gemilerle yurda dönmüşlerdir. Bunlara ilave olarak 77
subay teknik eğitim için ABD’ye gönderilmiş olup 44’ü eğitimini tamamlayarak
geri dönmüştür.
Karayolları
personelinin eğitiminde ilk olarak, yol inşa ve idamesinde kullanılacak olan iş
makineleri kullanıcılarının eğitilmesine çalışılmıştır. Bu kapsamda 380
operatör yetiştirilmiştir. Geleceğin karayolları ekibinin nüvesini oluşturacak
olan söz konusu personel halen arazide bilfiil çalışarak eğitimlerini
pekiştirmektedirler.
Karşılaşılan
problemlerde ise; Türk Genelkurmay Başkanlığı’nın hantal yapısı gösterilmiş ve
daha verimli çalışabileceği bir şekilde yeniden yapılandırılmasının gerekliliği
belirtilmiştir. Bu bağlamda en önemli sorununun aşırı merkeziyetçi yapı olduğu
ve buna çözüm olarak da Amerikan tarzı bir yapının oluşturulması ve Amerikan
usullerinin uygulanmasının tavsiye edildiği bildirilmektedir.
Yardım
Programı kapsamında Hava Kuvvetlerinin yeniden yapılandırılması için yapılan
teklif Hükümet tarafından kabul edilmesine rağmen o güne kadar hayata geçirilmemiştir.
Hava
Kuvvetlerinde karşılaşılan en büyük problem ise teknik personel
yetersizliğidir. Mevcut personel yeterli teknik bilgiye sahip değildir ancak
istekli ve eğitime yatkındırlar.
Personel
sıkıntısının yanında diğer bir sorun ise hava meydanlarının durumudur. Birçok
meydanın II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere tarafından bakım ve onarımı
yapılmış olmasına rağmen kullanılabilir hava alanı sayısı kritik seviyededir.
Hava Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak olan bu meydanlarda
ışıklandırma, yağ-yakıt deposu vb. donanım ve tesis eksiklikleri mevcuttur.
Hava Kuvvetlerine, bunlardan bazılarının terk edilmesi ve seçilen bazı
meydanların ise diğerlerinden ayrılarak 1. sınıf hava meydanı standartlarına
ulaştırılması tavsiye edilmiş ve Genelkurmay tarafından 15 meydan seçilerek 5
yıllık periyot içerisinde belirtilen standartlara ulaştırılması hedeflenmiştir.
Ayrıca yardım programıyla artan uçak sayısı, ilave meydan ihtiyacı da
doğurmuştur. Yardım Programı içinde hava meydanı inşası yer almamasına rağmen
Hava Kuvvetleri 1949 yılı için (Yardım Programı bütçesi bilinmemesine rağmen)
yeni meydan inşası planlamaktadır.
Diğer
bir sorun ise yağ ve yakıt sıkıntısıdır. Petrole bağlı olarak yaşanan bu
sıkıntı, bütün grupların ortak sorunudur. Karayollarında karşılaşılan sorun da
diğer gruplarla benzerlik göstermektedir. Bürokratik ve karmaşık organizasyon
yapısı gereği istenilen kararlar bir türlü alınamamakta ve ortaya bir
karayolları politikası konulamamaktadır. Buna yönelik Karayolları Çalışma Grubu
tarafından taslak olarak hazırlanan ve Karayollarına özerklik
sağlayan yeni bir Türk Karayolları Yasası, Kasım ayında Meclis’in onayına
sunulacaktır.
Karayollarının
mevcut hali, içler acısı bir durumdadır. Karayollarına geçmiş yıllarda yapılan
onca masrafa ve elindeki birçok kabiliyetli mühendise rağmen, yetersiz araç
gereç ve modern teknik bilgi yetersizliği nedeniyle istenen sonuçlar elde
edilememiştir. Eski metotlarla yol inşası hem maliyetleri artırmakta hem de
yüksek maliyete rağmen istenen sonuçlar elde edilememektedir.
Türk
Silahlı Kuvvetlerinin daha mobil bir yapıya girdiği bir ortamda karayolu
ihtiyacı da buna bağlı olarak artmaktadır. Yardım Programıyla temin edilen
malzeme, Türkiye’nin ihtiyacı içinde çok küçük bir oranı oluşturmaktadır.
İhtiyacın karşılanabilmesi için daha çok malzemeye gereksinim vardır. Fakat
1949 yılı planlamasında karayolları için herhangi bir tahsis yapılmamıştır.
Yardım
Programıyla temin edilen yeni uçaklar ve gemiler sayesinde bakımında ve
idamesinde güçlükler çekilen ve mali külfet yaratan eski uçak ve gemiler artık
hizmet dışı bırakılacaktır. Böylece Türkiye, eskimiş uçak ve gemilerin ekonomi
üzerinde yarattığı yükten kurtulmuş olacaktır. Eski uçak ve gemilerin
tedavülden kalkacak olmasının sağlayacağı ekonomik kazanca rağmen yeni uçak ve
gemiler ise ekonomi üzerinde ilave bir yük yaratacaktır. Fakat böylece daha
modern bir hava ve deniz filosuna sahip olunacak ve kişi başına harcanan para
ile kazanılan muharebe etkinliği artacaktır. Ayrıca bu kapsamda ülkeye
kazandırılan teknik personelle Türk ekonomisine uzun vadede katkılar
sağlanacak; iyi eğitilmiş Hava Kuvvetleri pilotları ise ağır aksak ilerleyen
sivil havacılığın gelişimini destekleyeceklerdir-.
Raporda da görüldüğü
gibi Truman Doktrini çerçevesinde yapılan yardımlar Türkiye’nin askeri,
ekonomik ve siyasi dönüşümünü hızlandıracak şekilde yapılmıştır. Doktrin
çerçevesinde eğitim alan subaylar daha sonra önemli görevlere gelecek günümüzde
bile tartışma konusu olan Özel Harp Dairesi vb. uygulamaların kurucuları
olacaktır. Onuncu yıl marşında övünerek vurgulanan demiryolu politikasının geri
plana atılması ve karayolunun güçlendirilmesi politikalarının hızlanmasında
doktrin çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.
Antlaşmanın imzalanmasından sonra Türkiye’ye
yardımlar önce bağımsız bir program çerçevesinde gönderildi. 1948’de Türkiye ve
Yunanistan’a yapılan yardım, Amerikan Kongresi tarafından Dış Yardım Yasası
içine aktarıldı. Böylece Truman Doktrini’nde bir kereye mahsusmuş gibi sunulan
yardımlar süreklilik kazanmış oldu. 6 Ekim 1949’da karşılıklı Savunma
Yasası’nın (Mutual Defence Act) kabul edilmesiyle, yardımlar bu çerçevede
değerlendirilmeye başlandı. Amerikan yardımlarının yönetimi de Ekonomik
İşbirliği İdaresi’ne geçti.[35]
Türkiye’ye yapılacak yardımda milli savunma
ihtiyaçları için sağlanacak her türlü malzemenin vergiden muaf tutulmasına dair
kanun, oylamaya katılan 297 milletvekilinin oybirliğiyle 19 Ocak 1948’de
TBMM’de onaylanarak yürürlüğe girmiştir.[36] Bu
kanun ile yardım kapsamında Türkiye’ye getirilecek malzemelerin gümrüklerde
muameleye tutulmadan yurda girişinin kolaylaştırılması sağlanmıştır.[37]
Truman
Doktrini ile başlatılan askeri yardımlar Türk Silahlı Kuvvetleri’ni modernize
edip güçlendirdi. Fakat aynı zamanda bu yardımlar, Türkiye’yi askeri açıdan
ABD’ye bağımlı hale getirdi. Ayrıca; Türkiye’ye verilen askeri malzemenin
bakımının ve yedek parça ihtiyacının ancak ABD’den sağlanabiliyor olması,
Türkiye’yi ekonomik yönden olumsuz etkiledi. Örneğin, ilk etapta alınan
100.000.000 dolarlık savaş artığı askeri malzemelerin bakımı ve yedek
parçaların ithalatı için yılda 143.000.000 para harcandı.[38]
Milli Güvenlik Konseyi’nin (National Security
Council) 1951 yılında hazırladığı rapora göre, 1950 yılı sonuna kadar,
Türkiye’ye toplam 271 milyon dolar askeri amaçlı yardım ulaştırılmıştır.[39]
NOT:ABD’NİN İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI UYGULADIĞI DIŞ POLİTİKASI’NIN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ(1945-1952) BAŞLIKLI YÜKSEK LİSANS TEZİMDEN BİR BÖLÜM
NOT:ABD’NİN İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI UYGULADIĞI DIŞ POLİTİKASI’NIN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ(1945-1952) BAŞLIKLI YÜKSEK LİSANS TEZİMDEN BİR BÖLÜM
[1]Strictly Personal and
Confidential, The Letters Harry Truman Never Mailed, Monte M. Poen (ed.),
Columbia, Missouri, University of Missouri Press, 1999, s. 38, 40-41
[2]Moskova’daki Amerikan
Büyükelçiliğinde Rusya Uzmanı olan George Kennan’ın Washington’a gönderdiği
“Long Telgram” olarak bilinen doküman Amerika’nın dünya görüşüne yeniden şekil
veren bir elçilik raporudur. Kennan’a göre Sovyet dış politikası “komünist
ideolojik gayretkeşliği” ile eski “Çarist yayılmacılığın” bir karışımıdır ve
Batılı kapitalist devletleri değişmez bir şekilde düşman olarak görmektedir;
Polonya’daki, Bulgaristan’daki politikaları ve Karadeniz Boğazını kontrol altına
alarak Akdeniz’de bir sıcak liman elde etme çabaları Çarın toprak genişletme
politikasının aynısıdır ve bu inanca sahip olan Sovyetlerin ABD tarafından
normal ikna yöntemleriyle yola getirilmesi mümkün değildir; Amerika’nın uzun ve
zorlu bir mücadeleye hazır olması gerekmektedir. Kissinger, Henry; Diplomasi,
(Çev: İbrahim H. Kurt), T. İş Bankası Yay., 3.Baskı, İstanbul, 2002.s. 430;
Ayrıca bkz.: Cemal Acar, Soğuk Savaş Dönemi-Süper Güçlerin Hakimiyet Kavgası,As-Tek
Yay., Ankara, 1991, s. 94.
[3]Kissinger, a.g.e.,
s. 430.
[4]Mcghee, George, ABD- Türkiye- NATO- Ortadoğu, (Çev:
Belkıs Çorakçı), Ankara, Bilgi Yayınları, 1992, s.53
[5]Sander, Oral. (2007). Siyasi
tarih: 1918-1994. (13.Basım). Ankara,İmge Yayınları,s. 258
[6]Satterthwaite, J.C.
(1972). The truman doctrine: Turkey. Annals of the American Academy of
Political and Social Science, (401), s.76
[7]Oran, Baskın, a.g.e,s.528,Truman, Harry S., The
Memoirs of Harry S. Truman, Vol. 2, Years of Trial and Hope, 1946-1953, Great
Britain, Hodder and Stoughton, 1956,s.109-111
[8]Satterthwaite, a.g.e, s. 78
[12]Ülman, a.g.e, s.100-101
[13]Kennan, George F.,
Memoirs, 1925-1950, United States, An Atlantic Monthly Press Book, Little,
Brown and Company, 1967,s361,363
[14]The Department of
State Bulletin Supplement, “Aid to Greece and Turkey”, Vol. XVI, No: 409 A,
Near Eastern Series VII, Washington D.C., 2002, Dışişleri Bakan Vekili Dean
Acheson’ın 4 Mayıs 1947’de Senato ve Temsilciler Meclisi Birleşik Oturumunda
Yaptığı Konuşmanın Metni, s. 835-836
[15]Theodore A.
Couloumbis, The US, Greece and Turkey,
New York, Praeger Publishers, 1983, s. 13
[16]J.B. Wight, A.B.D. Tarihinin Ana Hatları, İstanbul,
Tan Matbaası, 1958, s.71; Tayyar Arı, Uluslararası
İlişkiler ve Dış Politika, Dördüncü Basım, İstanbul, Alfa Yayınları, 2001,
s. 162
[17]Oral Sander, Türk-
Amerikan 5liskileri 1947- 1964, Ankara, AÜSBF Yayınları,1979,s.22
[18]Çağrı Erhan, “ABD ve
NATO’yla İlişkiler 1945-1960”, Türk Dış
Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C.
1(1919-1980) , s. 531
[19]Joseph C. Satterthwaite,
teklifin Temsilciler Meclisi’nde kabul tarihini 9 Mayıs değil, 8 Mayıs 1947
olarak vermektedir, Joseph C. Satterthwaite, a.g.m., s.
78;Sönmezoğlu,a.g.e,s.38
[20]Falih Rıfkı Atay, “Yeni
Amerikan Politikasının Zaferi”, Ulus,
11 Mayıs 1947
[21]Kanun metni için bkz:
EK-II
[22]Yunanistan ile
yapılan anlaşmanın metni için bkz.: American Foreign Policy Basic Documents,
1941-1949, op.cit., s. 1261-1264
[23]Ayın Tarihi, Temmuz 1947,
Sayı: 164, s.19
[24]Cumhuriyet, 13 Temmuz 1947, s. 1;
Antlaşmanın metni için bkz. Fahir Armaoğlu, Belgelerle Türk- Amerikan.., s.
162-165; Ali Gevgilili, Yükseliş ve Düşüş, Bağlam Yayınları, İstanbul,
1987, s. 58-59.
[25] Çağrı Erhan, “ABD ve
NATO’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, cilt I, (Ed.) Baskın Oran,
İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s. 534, 553.
[27]Çağrı Erhan, a.g.e, s. 681
[28]TBMM Tutanak Dergisi,
Dönem VIII, C. 6, Birlesim: 79, 1 Eylül 1947, Oturum:1, s. 553
[29]Ibid., s. 554
[31]Anlaşmanın onanmasına
dair 5123 sayılı kanun ve ek maddeler için bkz.:Türkiye Cumhuriyeti Kanunları,
3788-5845, IV. C., Haz:Fahri Çoker vd, İstanbul, Kazancı Matbaası, 1983, s.
3981
[32]http://www.trumanlibrary.org/publicpapers/index.php?pid=1867&st=turkey&st1=,
“Başkan Truman’ın 7 Kasım 1947 tarihinde, Yunanistan ve Türkiye’ye Yapılan
Yardım Hakkında Kongreye Mesajı”, (a.t. 16.10.2004)
[33]Amerikan Ankara
Büyükelçiliği Kütüphanesi; “M 1292” sayılı “Records of The Dept. of State
Relating to The Internal Affairs Of Turkey, 1945-1949” konulu microfilm arşivi:
60 Microfilm, ROLL 4, December 30,
1947’den aktaran ARAS,
Ahmet, Amerikan Belgelerinde II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye ( 1945–1950 ), Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri Ve
İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, s.61.
[35]Altan, M. (1986). Süperler ve Türkiye: Türkiye’de Amerikan
ve Sovyet yatırımları. İstanbul, Afa Yayıncılık,s.86
[36]5164 sayılı “Vergi
Muaflıkları Kanunu” için bkz.: Türkiye Cumhuriyeti Kanunları, 3788-5845, C.
IV., op.cit., s. 3992
[37]TBMM Tutanak Dergisi,
Dönem VIII, C. 9, Birleşim: 32, 19 Ocak 1948, Oturum:2, s. 50
[38]Erhan, a.g.e., s.
536.
[39]FRUS, 1951, Volume V,
The Near East and Africa, op.cit., Mayıs 1951’de hazırlanan Milli
Güvenlik Konseyi raporu, s. 1153
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder