5 Temmuz 2015 Pazar

SİVAS ELLERİNDE SAZIM ÇALINIR



SİVAS ELLERİNDE SAZIM ÇALINIR
Mahmut Aslan
4 Temmuz 2015
Anadolu’nun yedi ulu ozanından biri olan Pir Sultan Abdal, bu yıl 26’ncısı düzenlenen bir etkinlikle anıldı, memleketi Sivas’ın Banaz köyünde. 

 “Bize de Banaz'da Pir Sultan derler
  Bizi de kem kişi bellemesinler
  Paşa hademine tembih eylesin

  Kolum çekip elim bağlamasınlar” 

İki günlük etkinlikler için Sivas’a girer girmez, büyük ozanın işte bu deyişi dilime dolandı. Yol boyu belki de dilimden hiç düşmedi. Kaldı ki, Banaz’da hangi taşa baksanız, hangi ağaçtan bir hışırtı duysanız ya da ‘dumanı eksik olmayan’ Yıldız Dağı’nı seyredursanız, belki de aklınızdan hiç çıkmayacak bir dörtlük… 

        İki otobüs hazır, yolcular da. Saatler gece yarısını gösterdiğinde, Pir Sultan gönüllüleri Ankara’dan Sivas’a doğru seyre başladı.

İşte kaleme dökmeye çalışacağım serüvenin hikayesi de böyle başladı. Yola koyulduk. İmece usülü bir takım işlerin yapılması gerekiyordu, bana da yolcuların ‘birlikteliğini’ sağlamak düştü. Tek tek numaralarını, isimlerini not ettim. İyicene de tembihledim, herkes yanındakinden sorumlu diye.. 

O esnada herkesin dikkatini bir isim çekti. Amerikalı Alex. Sarışın gözlüklü bir üniversite öğrencisi. Türkçesi nasıl derseniz, ‘nefes’ ve ‘deyiş’ söyleyecek kadar yeterli. 
Hace Bektaş Postişini Veliyettin Ulusoy ve Alex


        Henüz yaptırdığı curasıyla Tanrı’nın hakkı üçtür diyerek, üç nefes söyledi Alex. Otobüs içinde kimilerinin ilk kez duyduğu deyişler de vardı. 


Ondan sonrası mı.. İşte Alex beni başka diyarlara başka düşüncelere götürdü. 
 Kendimce, ‘Binlerce kilometre uzaktan Anadolu ile hiçbir bağlantısı olmayan bu çocuk bir türkü sevdalısı olan benim bile bilmediğim bu deyişlere nasıl öğrendi bu ülkedeki insanlar neden bunları bilmez diye’ hayıflandım.  Biraz da kendimden utandım aslında. 

Sadece Alex değil, ozanlar, aşıklar da yolculuğu kah şenlendirdi, kah hüzünlendirdi. Herkes, kendi yüreğince söyledi, nefes verdi… 

Topuzlu Baba Bir Ulu Ağaç
Nihayet gün ışıdı, Pir Sultan’ın topraklarına girdik. Banaz’daydık. Şenliğin yapılacağı, Topuzlu Baba denilen çam ağaçları ile çevrili alana geldik. 


Kahvaltımızı da, Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı Murtaza Demir onurlandırdı. Murtaza Abi’ye Alex’in gece okuduğu deyişlerden bahsettim ve bunları ilk kez duyduğumdan dolayı kendimi ayıpladığımı söyledim.

Murtaz Demir ve Ben Anma Sırasında

Murtaza Abi de kendisinin de böyle bir duyguya kapıldığı bir an olduğunu söyleyip, bir anısını anlattı. Banaz’daki Pir Sultan Abdal heykelinin nasıl yapıldığı hakkındaki anısını…

‘’1970’li yılların sonlarına doğru Murtaza Demir müteahhitlik yaptığı yerde bir ressamla tanışıyor (Cahit Koççoban) ve ressam ona nereli olduğunu soruyor. Murtaza Demir Banazlı olduğunu söyleyince ressam da başlıyor Pir Sultan şiirleri ve türküleri okumaya. Pir Sultan Abdal’ın hayatını ve düşüncelerini Murtaza Abi’ye anlatmaya. Murtaza Abi kendinden utanıyor. Banazlı olmasına karşı bir Sünni kökenli ressam kadar Pir Sultan’ı bilmediğine içerliyor. İçine bir od düşüyor. Başlıyor Pir Sultan Abdal’la ilgili okumaya araştırmaya. O gün bugündür de bu yola baş koyuyor.


Pir Sultan Abdal Heykeli-Banaz
Yine bir sohbetlerinde “Ressam Heykeltıraş Cahit Koççoban: Yav Murtaza biliyor musun, öğrenciliğimden bu yana hayalimde hep bir şey var: Var mısın, Banaz’da Pir’in anıtını yapalım.” diyor. Ondan sonra başlıyorlar heykeli yapmaya... Binbir güçlükle 1979 yılında o devasa Pir Sultan Anıtı’nı Banaz’a dikiyorlar.’’

Bu hikâyeyi duyduktan sonra gidip o Anıt Heykel’i görmemiz gerekliydi. Arkadaşım Çağdaş Özer’le beraber gelmiştik şenliklere. O da çok istekli.  Pir’in diyarındayız biran önce gidelim hem Anıt’ı görelim hem de Pir’in yaşadığı evi ziyaret edelim dedi.


Pir Sultan Abdal Evi
Murtaza Demir’in kızı Meltem ve onun kızı Yaren, ben ve Çağdaş düştük yola. İlk durağımız Anıt oldu. Doğru tahmin ettiniz, Koca Ozan, asırlar önce olduğu gibi ‘Yıldız’ Dağı’na sesleniyordu. Bir süre kulak verdik.. Her zamanki gibi başı yine dumanlıydı Yıldız Dağı’nın. Kimimiz isyan etti, kimimiz de… Neyse… Bazen susmak bile kafi geliyor… 

        Güneş yavaş yavaş kaybolurken, bizler de köyün yolunu tuttuk... Pir’in yaşadığı anlatılan kerpiç evdeydik. Kendimi avluda bulduğumda garip hisler uyandı içimde. Başım döndü.. Belki de ilk kez böyle hissediyordum kendimi... Hâlbuki başka ‘ulu divanlarda’ hiç böyle olmamıştım… 

Banaz’da her ev bizimdi. Geceyi orada geçirecektik. Yaşlı bir teyze misafir etti. Yatağımızı ve odalarımızı hazırlamıştı vardığımızda. 
Anma'ya Katılan Banazlı Bir Teyze

Sabah uyandığımızda kahvaltımızı bile hazırlamıştı. Üstelik ilerleyen yaşına karşın hiç hayıflanmadan. Biz çıkarken seslendi, ‘seneye de gelin misafirim olun’ dedi. ‘İşte Anadolu ruhu, Anadolu kadını bu’ dedim içimden. Nedense birden bire, büyük kentlerde yaşayan ve öğretmen, doktor olduğu halde ‘erkek eli sıkmayan’ kadıncağızlar geldi aklıma… Neyse… bu da başka bir ızdırap… 

İki günlük ziyaret Pir’in neden ‘Sivas ellerinde sazım çalınır’ dediğini de bir nebze olsun hissettirdi.. Aslında dönmeye hiç niyetim yoktu ama neylersiniz, ‘sıkışmışlıklar içinde’ hayat diye yaşadığımız koşturmaca bizi bekliyordu ve biz o mecburiyete mahkumduk çünkü.. 

        Gerçeğe Hu, Aşk ile..

2 yorum:

  1. Pir otağı, insanı bu güzel duygulara gark eyler. Mahmut kardeşimi kutlarım..

    YanıtlaSil
  2. Sayın cahit koccoban yiilardir can arkadaşınız omuz omuza heykelini yaptığınız burhan beyden hic bahsemiyorsunuz ne olduda ayrı düştünüz sebebini anlamadım bu durum bizim icin cok üzücü oldu selam olsun

    YanıtlaSil