3 Şubat 2011 Perşembe

Ankara Adı Kara(o güzel insanlar)

"bu kentte öğrendim dövüşmeyi bilgice/kadim dostlugu ve ihaneti/sevmeleri ve hapishaneleri bu kentte/ankara alnımın ilk cizgisi korkarım ıssız kalacak.." diye başlıyordu Erdal Eren'e yakılan ağıt.
Gerçekten o güzel insanlar o güzel atlara binip gittiklerinde bu kent ıssız kaldı.Önce M.Kemal göçtü gitti,sonra t-onlarca yazar çizer,Denizler,Mahirler,Erdallar,Uğurlar ve niceleri.Bizi ıssız ve ışıksızsız bıraktılar.
Acaba onlar bizi erken bırakıp gitmeselerdi bugün yaşanan görüntüler olur muydu diye düşünmemek elimde değil?
Ne oldu bugün Ankara'da biraz ona bakalım sonrada soruma bir cevap arayalım.
Bugün Ankara'da örmeğine az rastlanır bir miting yapıldı.Torba yasada hak kayıbına uğradıklarını söyleyen işçiler DİSK önderliğinde en demokratik hakları olan protesto haklarını kullanarak meclisi insan zinciri ile sarmak istediler.Bu onların anayasal hakları idi.
Ancak gelin görünki ulu padişahımız el-tayyip bu protestonun olmasından pek hoşnut olmadığından yanındaki devletlü büyüklerimize emir buyurdular çün bu miting durdula ve meclisimizin 10 km bile yakınına bile sokulmayalar.
Padişah emrimini yerine getirmek için derhal düğmeye bastılar devletlü büyüklerimizi ve meclisin etrafını işçiler yerine polislere sardırdılar.Ankara'ya miting için gelen işçi sayısı 10 bin iken sırf dışardan getirelen polis sayısı 6 bin idi,birde bunlara Ankara polisini katınca miting için meydana gelmeye çalışan işçilerin kat be kat üstüne bir polis sayısı ile karşılaştık.
O kadar duyarsız bir toplum olduk ki polis sayısından az eylemci sayısı ile miting yapmaya alışacağız gibi görünüyor.
Saat bir civarı meclisdeki olağan işlerimi bitirip mitinge destek olmak için yola koyuldum, miting korteji  meclise gelmeyi bırakın kızılaya bile yaklaştırılmamış Ziya Gökalp Caddesinin,Mithat Paşa Caddesine dönen yolun önünde kesilmişti.Ben polis kortejini aşıp miting alanına ulaşmak için baya çaba sarf ettim.Tam geldim derken bir biber gazı yağmuru ile karşılaştım ve nefes alamaz durumda kaçmaya başladım.Bu biber gazı devletin polisinin oyuncağı olmuş durumda sanırım.Kapıcılar Kralı filminde Kemal Sunal'ın yangın tüpünü sıktığı gibi her yere sıktıklarından taaa sıhhiye meydanına kadar tüm Ankaralıları ağlattılar.
Bu duruma biran önce son verilmelidir.Mısır'da haklarını arayan halka destek olup,kendi ülkesinde hakkını arayan insanlara polis copu,biber gazı ve tazyikli suyla saldıranlara demokrasinin ne olduğunu anlatmamız lazım.Ayrıca demokrasinin araç değil amaç olduğunu da hatırlatmalıyız.
Başta da sormuştum o güzel adamlar yaşasaydı böyle olur muyduk?
Bence kesinlikle olmazdık. Çünkü onlar bugün kü lümpen solcular gibi halktan kopuk,halkı küçük gören hareketlerde bulunmaz,halkıyla beraber herzaman yaptıkları gibi haklarını ararlardı ve ilk seçimde,bu hak ve halk düşmanlarını sandığa gömerlerdi. 
Ya sizce?
 

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ