28 Ocak 2015 Çarşamba

Jose Marti162 Yaşında




Bugün Kübalı büyük şair ve devlet adamı Jose Martin’in 162. Yaş günü.

Bizim için Atatürk neyse Küba için de Marti onu ifade etmektedir. İkisi de bağımsızlığı karakter olarak kabul etmiş büyük liderdiler. Belki de bu yüzdendir Martinin ülkemizde de bu kadar sevilmesi.

Jose Marti neden önemlidir?

19. yüzyılda yaşayan Jose Marti Küba'nın ulusal kahramanı ve simgesidir. O bir siyasetçi, bir devrimci ve bir ozandı.

Yaşamını, Küba'daki İspanyol koloni yönetiminin sona erdirilmesi ve Küba'nın ABD dâhil başka ülkelerin egemenliği altına girmemesine adamıştır.

Marti yapıtlarında bütün despot yönetim düzenlerini ve insan haklarına karşı uygulamaları kınamıştır. Onun yazıları demokratik gelişmeye yol göstericidir.

Fidel’in öncülüdür.

Marti işte bunun için büyüktür.

Genç yaşta hataya gözlerini yuman Marti bir şiirinde kendisini söyle tanımlıyor:

Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.

Söylediği gibi de yüzü güneşe dönük bir şekilde öldü ve attığı tohumlar bugün ki bağımsız Küba’nın kurulmasını sağladı.

O Küba ki günümüzde BM verilerine göre dünyada bebek ölümlerinin en az, okuma yazma oranında da en yüksek seviyelerde bir ülkedir. Dünyanın geri kalmış ülkelerine doktor ve sağlık hizmeti sunmamaktadır. Birçok aşının da düşük ücretle üretilmesini sağlayarak insanlığa büyük hizmetler yapmaktadır.

Bu gün nasıl biz ülkemizde (Esenyurt ve Çankaya) Jose Marti Parkı ve heykeli önünde toplanıp onu anabilme imkânına sahipsek, Kübalılarda bizim liderimiz Mustafa Kemal Atatürk için Havanda onun büstünün önünde toplanıp anma yapabilmektedir.

İnsanlığa hizmet edenler ölümsüzdür. Jose Marti de onlardan biridir.

Selam olsun Marti'ye, Selam olsun Fidel'e

8 Ocak 2015 Perşembe

TRUMAN DOKTRİNİ VE UYGULANMASI



  TRUMAN DOKTRİNİ VE UYGULANMASI
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin barış düzenini görüşmek üzere gerçekleştirilen toplantılarda ortaya çıkan Sovyet–Amerikan anlaşmazlığı ABD Başkanı Harry Truman’ı, 
Sovyetler Birliği’ne karşı tedbir almaya yönlendirmiştir. Truman, 5 Ocak 1946’da dönemin Dışişleri Bakanı James Byrnes’a yazıp okuduğu mektubunda Sovyetler Birliği’nin tutumundan duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş, bu tutuma karsı bir şeyler yapmanın zamanının geldiğini belirtmiştir. Mektupta Türkiye ile ilgili olarak; “Rusya’nın Türkiye’ye saldırmaya, boğazları ele geçirmeye niyetlendiği konusunda hiçbir şüphem kalmadı… Rusya, demir yumruk ve sert bir dille karşılaşmazsa yeni bir savaş çıkacak…”[1]sözleri yer almıştır.

ABD’nin savaş sonrası güvenlik stratejisinin mimarı, George Kennan’dır. Kennan, Sovyetler Birliği’nden güç alan komünizmin her yerde önlenmesinin olanaksızlığı karşısında dünya çapında savunmanın seçilmiş bölgelerin takviyesi yoluyla yapılmasını öngörmektedir.[2]

ABD’nin bu doğrultudaki yeni yaklaşımı; ilk olarak 1 Nisan 1946 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’nın bir memorandumunda: “ Moskova, ilk önce diplomatik yolla, bunda başarılı olunmazsa son çare olarak gerekirse askeri güç kullanarak, bugünkü dış politikasının onu ancak felakete götüreceği konusunda ikna edilmek zorundadır.” şeklinde kendini göstermektedir.[3]

ABD ile sürekli işbirliği içinde olan İngiltere, 24 Şubat 1947’de Türkiye ve Yunanistan’a savaş sırasında yaptığı askeri ve ekonomik yardımı devam ettiremeyeceğini ABD’ye bildirince, Dışişleri, Harbiye ve Donanma Bakanlıkları ortak bir komisyon oluşturarak, İngiltere’den bu rolün devralınıp alınmaması konusunu görüşmeye başlamışlardır. Komisyonun ilk toplantısında oluşan genel kanı, yardımların sürdürülme sorumluluğunun devralınması olsa da, konu günlerce kapsamlı olarak tartışılmıştır.[4]

Bu günlerde İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ortak endişesi, Yunanistan’da devam etmekte olan iç savaş ve karışıklıktan sonra aşırı solcu bir iktidarın işbaşına gelmesi ve böylece Sovyet etki alanının içine Yunanistan’ı da alacak bir biçimde güneye doğru genişlemesiydi. Başkan Truman’a göre, Sovyetler Birliği Yunanistan’dan sonra Türkiye’yi de denetim altına alacak olursa, Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa için yaşamsal öneme sahip Orta Doğu, Sovyet etki alanı içine girebilirdi.[5]

Bu gelişmeler üzerine Başkan Truman, ilk olarak Dışişleri Bakanı George Marshall, Savaş Bakanı Robert Patterson ve Donanma Bakanı James Forrestal ile görüştü. Daha sonra da Dean Acheson ve Henderson’la görüşen ABD Başkanı, Türkiye-ABD ilişkilerinde İngiltere’nin 1 Nisan 1947’de Türkiye ve Yunanistan’a vermeyi keseceği yardımın Amerika Birleşik Devletleri tarafından verilmesi yönünde karar aldı.[6]


Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye ve Yunanistan’a yardım edebilmesi için Kongre’yi ikna etmesi gereken Başkan Truman, 12 Mart 1947’de Kongre’de bu konuyla ilgili bir konuşma yaptı.[7]

Truman, daha sonra “Truman Doktrini” olarak anılacak olan tarihi konuşmasında özetle;  Dünyadaki hâkim durumun, ABD’nin dış siyaseti ve milli güvenliği için kendisini bu açıklamayı yapmaya mecbur ettiğini belirterek başlayan Truman, öncelikle Yunanistan’daki duruma değinmiş, Yunan hükümetinin talep ettiği yardıma demokratik ve hür olarak yasayabilmesi için acilen ihtiyacı olduğunu belirtmiştir. Bu konuda Başkan, kıt kaynaklı Yunan ordusunun, ülkenin kuzeyinde faaliyette olan silahlı komünistlerle bas etmekte zorlandığını, hatta yasamak için şart olan malzemeleri temin etmek için bile ülkenin dış yardıma ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır. Truman’a göre, Birleşmiş Milletlerde görüşülüp onayı beklenemeyecek kadar acil olan bu yardımı dünyada ABD’den başka yapabilecek bir devlet yoktur.

Yunanistan’a ilişkin cümlelerini bitirdikten sonra Truman; Yunanistan’ın komşusu olan Türkiye’nin de ABD’nin ilgisini hak ettiğini söyleyerek, Türkiye’nin ABD ve Batı dünyası için taşıdığı önemin altını çizdi. Truman’a göre, “Bağımsız ve iktisadi açıdan istikrarlı bir devlet olarak Türkiye’nin geleceği dünyanın özgürlük sever halkları için, Yunanistan’ın geleceğinden daha az önem taşımamaktaydı.” Türkiye’nin içinde bulunduğu şartların Yunanistan’a göre farklı olduğuna ve savaş sırasından ABD ve İngiltere’den Türkiye’ye malzeme yardımında bulunulduğuna işaret eden Truman, “Yine de Türkiye bizim desteğimize ihtiyaç duymaktadır. Savaştan beri Türkiye, ulusal bütünlüğünün sağlanması için elzem olan modernizasyonu gerçekleştirebilmek için ABD ve İngiltere’den ek yardımlar istemiştir. Bu bütünlük, Ortadoğu’da düzenin korunması için gereklidir. İngiltere Hükümeti, içinde bulunduğu güç durum nedeniyle, Türkiye’ye daha fazla mali ve iktisadi yardım yapamayacağını bize bildirmiştir. Yunanistan gibi Türkiye de ihtiyaç duyduğu yardımı almalıdır. ABD bunu vermelidir. Bu yardımı sağlayabilecek tek ülke biziz” sözleriyle Kongre’yi ikna etmeye çalıştı.

Başkan Truman, 12 Mart 1947’deki konuşmasında Kongre’den 3 istekte bulundu. Bu istekler:

1.   Türkiye ve Yunanistan’a yardım amacıyla 30 Haziran 1948’e kadar geçerli olmak şartıyla 400 milyon $ bütçe,

2.   Yunanistan ve Türkiye’ye sivil ve askeri Amerikan personelinin gönderilmesi,

3.    Seçilecek Türk ve Yunan personelin Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitilmesiydi.[8]

Başkan Truman’ın 12 Mart 1947 tarihli konuşması, Türk basınında geniş yer almıştır. 14 Mart 1947 tarihli Ulus Gazetesi, Truman’ın Türkiye ve Yunanistan hakkında söylediklerini kısaca özetledikten sonra, Türkiye’nin iç durumunun Yunanistan’dan daha iyi olduğunu, güçlü bir hükümeti olduğunu ve sağlam bir rejimle yönetildiğini belirtmiştir. Ulus Gazetesi, bu duruma karşın Türkiye’nin iki yıldır ağır bir dış baskı altında olduğunu, Boğazlarda üs ve doğuda toprak tehdidinin bulunduğunu yazmıştır. Nihat Erim Ulus’taki yazısına şöyle devam etmiştir: “Simdi Truman’ın ağzından dünyanın en kuvvetli Cumhuriyeti’nin bizim yanımızda yer aldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bu vaziyet alış bizim için sürpriz olmamıştır. (…) Nihayet şerefli milletlerin verdikleri sözü her ne pahasına olursa olsun tutacağından zerrece şüphemiz yoktur.”[9]

Cumhuriyet Gazetesi ise 13 Mart 1947’deki sayısında Truman’ın konuşmasının tarihi bir önem taşıdığını yazıyordu. Yazıda ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne Ortadoğu ekseninde önem verdiği de belirtiliyordu.[10]

Yine Ulus Gazetesi’ne göre, Amerika Birleşik Devletleri dünyada bir “barış kurucu”ydu.[11]

 Türk basınında Truman’ın bu konuşmasından endişe duyan bazı yazarlar da yok değildi. Bu endişe, Başkan Truman’ın Türkiye ile Yunanistan’a yardım gereğini Amerikan Kongresi’ne izah ederken yapılacak yardımların amaca uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını tetkik için gerekli tedbirlerin alınacağını söylemesinden doğmuştu. Bazı yazarlar bu tedbirlerin niteliği hakkında şüphe göstererek, Amerikan yardımının Türkiye’nin basına yeni bir Düyun-u Umumiye kesilebileceğini söylediler. Ancak bu yazılar, birkaç gazete arasında bir polemik açmaktan öteye gidemedi.[12]
Dünya barışını, dolayısıyla ABD’nin de konumunu tehlikeye düşürmemek için Kongreden tam yetki isteyen Truman, konuşmasıyla Soğuk Savaş’ı resmen başlatmış, Sovyet yayılmacılığının karsısında ABD’nin tüm gücüyle savaşacağını belirtmiştir. Savaş sonrası dönemde, Komünizmin yayılmasına karşı kendine başat güç rolünü biçen ABD, Sovyetler Birliği’ni çevreleme politikasını başlatarak artık uluslararası düzenin eskisi gibi olamayacağını ortaya koymuştur.[13]

Kanun tasarısının kabul edilme sürecinde, yardımın yapılmasını savunan Kongre üyeleri Senato’ya geniş kapsamlı raporlar sunmuş, Truman’ın haklılığını desteklemek istemişlerdir. Dışişleri Bakan Yardımcısı Dean Acheson, 20 Mart 1947’de Senato ve Temsilciler Meclisi birleşik oturumunda yaptığı konuşmada Yunanistan ve Türkiye’nin stratejik önemini vurgulamış, barış için ABD’ye çok iş düştüğünü söyleyerek;

“Yunanistan ve Türkiye’de bağımsızlığın olmaması ve bu devletlerin hür kurumlarının yok edilmesi sadece iki devlet için değil, dünya için de korkunç olacaktır… Hem Avrupa, hem de boğazlardan Çin denizine kadar bütün bölge bu iki ülkenin durumunu izliyor… Birleşmiş Milletlerin su an için yeterli durum ve donanımı olmadığı için ABD, bu iki devlete derhal yardım etmelidir[14] demiştir.

Doktrin’de değinilen yardım talebinin kanunlaştırılması, beklenildiği kadar kolay olmamıştır. Bu konuda, Demokrat Başkan Truman’ın, Cumhuriyetçilerin üstünlüğüne sahip Senato’yu ikna etmesinin zorluğu da göz önüne alınmalıdır.[15]Savaş sonrası dönemde, kamuoyunun olduğu kadar mali konulardaki tek yetkili organ olan Kongre’nin de vergi artırımına karşı olması ve savaş ekonomisini terk etme isteği, kanun tasarısının onaylanması sürecinde sıkıntılar yaratmıştır.[16] Bazı Kongre üyeleri, yardımın ABD tarafından yapılmasını Birleşmiş Milletlerin yok sayılması olarak değerlendirirken[17], bazıları da izlenmek istenen bu siyasette ABD’nin geleneksel “içine kapalı” politikasından uzaklaştığını, ülkenin Ortadoğu’da İngiltere’nin mirasçısı haline getirilmeye çalışıldığını öne sürmüşlerdir[18].

Truman’ın istekleri yaklaşık 2 ay boyunca Kongre’de tartışıldı. Tartışmalar sonunda Başkan’a Türkiye ve Yunanistan’a askeri uzmanlar gönderme ve bu iki ülkeye yardım yapılabilmesi için 400 Milyon $ (300 Milyon $ Yunanistan, 100 Milyon $ Türkiye için) kullanabilme yetkisi verildi. Teklif, 22 Nisan 1947’de Senato’da 23’e karşı 67 oyla, 9 Mayıs 1947’de de Temsilciler Meclisi’nde 107’ye karşı 287 oyla kabul edildi.[19]

Kanun tasarısı 9 Mayıs 1947’de, iptali için verilen teklif reddedilerek 107’ye karşı 287 oyla Temsilciler Meclisi’nde kabul edilmiştir. Kanun, “barışa doğru önemli bir ilerleme” sözleriyle 22 Mayıs 1947’de Başkan Truman tarafından imzalanarak yürürlüğe girmiştir.[20]

Türkiye ve Yunanistan’ın özgür yaşayabilmeleri için talep etmiş oldukları ve Birleşmiş Milletlerin, bu ülkelere ihtiyaçları olan yardımı gerçekleştirebilecek durumda olmayışı sebebiyle kabul edilen kanun, ABD Başkanı’na, Yunanistan ve Türkiye’ye mali yardımda bulunulması için tam yetki vermiştir.[21]

Kanunda öngörüldüğü şekilde, 20 Haziran 1947’de Yunanistan ile[22], 12 Temmuz 1947’de de Türkiye ile yardım antlaşması yapılmıştır.[23]
Yardımın başlaması için antlaşma ise, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında, 12 Temmuz 1947 tarihinde Ankara’da imzalandı.[24]
Doktrine göre;
·         Yunanistan’a 300.000.000 ve Türkiye’ye 100.000.000 dolarlık yardım yapılacak,
·         Her iki ülkeye yardımların denetimi için askeri ve sivil personel gönderilecek,
·         Yunan ve Türk askeri personeli Amerika’da eğitilecek,
·         Yardımlar ABD’nin izni olmadan başka devletlere satılamaz, hibe edilemez ve kullanılamaz,
·         Yardımların amacı, kaynağı, miktarı ve genişliği hakkında Amerikan basınına tam bilgi verilecek.

Truman Doktrini’nde öngörülen yardım miktarı aşıldı: 1947-1949 yılları arasında (yani CHP iktidarı döneminde) toplam 152.500.000 dolar ve 1950-62 yılları arasında (yani son iki yılı hariç Demokrat Parti iktidarı döneminde) toplam 1.855.700.000 değerinde askeri yardım alındı.[25]

Türk- Amerikan işbirliğinin giderek gelişmesinde bir başlangıç noktası teşkil eden antlaşma, “genel anlaşma” olması sebebiyle bundan sonra yapılacak olan birçok ikili antlaşmaya da temel oluşturmuştur.[26]Antlaşma çerçevesinde Türkiye’de göreve başlayan “Amerikan misyonu” ile Türk hükümet yetkilileri arasında çok sayıda antlaşma imzalanarak, çoğu, TBMM’nin onayına sunulmaksızın yürürlüğe girmiştir.[27]

2.1       Antlaşmanın TBMM’de Onaylanması

12 Temmuz 1947 tarihli Türk-Amerikan Yardım Anlaşması 1 Eylül 1947 tarihinde TBMM’de görüşülmüştür.

Dışişleri Bakanı Hasan Saka, yaptığı konuşmada kamuoyunda oluşan, yardımın Türkiye’nin iktisadi serbestliğini sınırlayıcı unsurları olabileceği konusuna açıklık getirmeye çalışmıştır. ABD’nin yardım yolu ile bağımsız bir devletin bu durumuna aykırı teşebbüs gösteremeyeceği ve Türkiye’nin de kendi bağımsızlığını tehlikeye sokacak herhangi bir girişimde bulunamayacağını vurgulamıştır. “Türkiye’nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü korumak için yaptığı masraflar yüzünden ekonomik sıkıntılar yaşıyor” olması sebebiyle bu tür yardıma talip olduğunu belirtmiştir. Birleşmiş Milletlerin de, üyelerinin emniyetini sağlayacak girişimler yapmaya hazır olmaması sebebiyle, yardımın ABD tarafından “aleyhimize herhangi bir maksattan arî” olarak karşılanması gereği üzerinde durmuştur.[28]

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kocaeli Milletvekili Nihat Erim ABD’nin dünyadaki rolü üzerinde durduğu konuşmasında, Milletler Cemiyeti’nin başarısızlığa uğramasının sebebinin ABD’nin kuruluşta yer almaması olduğunu belirtmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın çıkma sebebini de ABD’nin Avrupa işlerine ilgisiz kalması olarak açıklamıştır. Savaşın yaşattığı büyük yıkımın etkisiyle devletlerin Birleşmiş Milletleri kurmayı zorunlu saydığını vurgulamış, Birleşmiş Milletler’in işler hale getirilememesi sebebiyle, aynı menfaatlere sahip devletlerin işbirliği yapmasının kaçınılmaz olduğunu ifade etmiştir. Nihat Erim, konuşmasına,

“Bugün Türkiye’nin ve Türkiye ile beraber dünyanın maruz bulunduğu tehlike açıkça bu kürsüden ifade edebilirim ki, ABD’nin yardımı olmadan önlenemez… Bu vesika [Türk- Amerikan Yardım Anlaşması], Amerikan hükümeti tarafından verilecek ve şu kadar milyon dolarla ifade edilen bir askeri malzeme yardımı şeklinde dar mütalaa edilmemek lazım. Bu vesika, bundan sonra Türk- Amerikan yakınlaşmasının ve münasebetlerinin inkişafının temel tası telakki edilmelidir”[29], sözleriyle son vermiştir.

CHP Seyhan Milletvekili Kasım Gülek, yapılan antlaşmanın “bütün dünyada demokrasi ve sulhu sağlamlaştırıcı vesika” olduğu üzerinde durmuştur. Antlaşmanın Türkiye’nin bağımsızlığına dokunur tarafı olmadığını ve olamayacağını vurgulamış, Hasan Saka’nın belirttiği gibi, Türkiye’nin hiçbir zaman bağımsızlığından ödün verecek bir taahhüde girmeyeceğini belirtmiştir. Antlaşmayı, barışı korumak için Türkiye’nin tüm gücüyle çabaladığı bir ortamda maddi güce sahip ABD’nin yardımı olarak nitelendirmiştir. Anlaşmada gizlilik bulunmadığı, dünya basınının yapılan yardımları takip edebileceğinin de işin samimiyetinden kaynaklandığı vurgulanmıştır[30].

Türk Hükümeti’nin “güvenlik kuvvetlerinin takviyesi ve ekonomik istikrarını korumaya devam etmek için” istemiş olduğu yardımı öngören antlaşma, TBMM’de konuşmacıların tam desteğiyle 1 Eylül 1947 tarihinde ve katılımcı 339 Milletvekili’nin oybirliğiyle onaylanarak yürürlüğe girmiştir.[31]

2.2       Yardımların Alınması

ABD Başkanı Truman; yardımların işleyişi hakkında düzenli olarak Kongre’ye raporlar sunarak, yardımların işleyişi hakkında bilgi verirken, dünya barışı için yaptıklarından dolayı Kongre üyelerine teşekkürlerini sunmuştur. Truman, 7 Kasım 1947’de Kongre’de yaptığı konuşmasında, Yunanistan ve Türkiye’ye yapılacak yardımın başlatıldığını ve yetkililerle yapılan görüşmeler sonunda nerelere yatırım yapılacağı konusunda anlaşmaya varıldığını belirtmiştir.[32]

11 Aralık 1947 itibarı ile Türkiye’ye toplam üç gemi gelmiştir. Gemilerle, altı adet vinç, bir traktör, altı greyder, 252 sandık yedek parça, 10 adet skreyper (yol kazıyıcı), iki öğütücü, 15 traktör, alet edevat ile birlikte 20 tonluk iki treyler ve bir tonluk 20 treyler, 102 kutu muhabere malzemesi, 84 makineli tüfek, 15 makineli tüfek yuvası, dört yol greyderi ve 68 kutu yedek parça, 180 kutu radyo (muhabere) işletme malzemesi, 6 otomobil (yardım heyeti için), 1.333 karton mühimmat aktarılmıştır. Böylece 100 milyon $’lık yardımın 87.187.500$’lık kısmı tahsis edilmiş olmaktadır.[33]

Truman Doktrini kapsamında 1947 yılı Ekim ayında başlatılmış olan yardım programının birinci yılının sonunda ABD Türkiye Büyükelçiliği detaylı bir rapor hazırlamıştır. Her görev grubu için ayrı ayrı yapılan değerlendirme genel olarak hedef, malzeme, eğitim, karşılaşılan güçlükler, ekonomik etkiler ve sonuçtan oluşmaktadır[34].

Yapılan değerlendirmede, Eylül sonu itibari ile Kara Kuvvetlerine, malzeme olarak 50 bin ton ağırlığında araç gereç, Hava Kuvvetlerine 13.253 ton ağırlığında araç gereç ve ekipman takviyesi yapılmıştır. Hava Kuvvetlerine yapılan yardımın %81’ini uçaklar ve hava meydanlarını onarmak için kullanılan büyük onarım makineleri oluşturmaktadır. Deniz Kuvvetlerine ise ABD’ye ait 11 savaş gemisi ve 4 denizaltı verilmiştir. Bu, Deniz Kuvvetleri filosunda önemli bir artış yapmıştır. Karayolları Yardım Programı ile de 4,500 ton ağırlığında yol inşa araç gereci temin edilmiştir. Toplam 22 bin km uzunluğunda olan Türk karayolları ağının %5’lik bir kısmını oluşturan 1,134 km‘lik bir bölümün yardım programıyla iyileştirilmesi hedeflenmektedir. Bir yılın sonunda 100 km’lik yol trafiğe açılmıştır.

Kara Kuvvetlerinin eğitiminde öncelikle teknik personelin yetiştirilmesi hedeflenmiş ve bu süreçte 2,500 subay ve diğer kademelerde personelin eğitimi tamamlanmış ve 1,062 personelin eğitimine devam edilmektedir. Bunlardan 103 subay ABD’deki okullarda eğitime gönderilmiş ve Ekim başına kadar 57’si yurda dönerek Genelkurmay tarafından eğitici personel olarak görevlendirilmişlerdir.

1948-1949 yılı programında ise daha çok muharebe sahasına ait modern taktiklere ve Amerikan uygulama usullerine yönelik eğitim planlanmaktadır. Yardım Programının amacına ulaşabilmesi için Türk Kara Kuvvetlerinin temin ettiği yeni tip araç gereci etkin olarak kullanabilecek bir seviyeye ulaşması gerekmektedir ve bunun için de eğitimler birkaç yıl daha sürdürülmelidir.

Hava Kuvvetlerine verilen elliden fazla kurs ile personele Yardım Programı kapsamında temin edilen araç gerecin işletilmesi ve bakım onarımının öğretilmesi hedeflenmiştir. Bu kurslarda, uçak bakım, uçuş eğitimi, muhabere, lojistik, muharebe usulleri, hava alanı inşası ve onarımı, meteoroloji, itfaiye faaliyetleri ve havacılık tıbbı gibi bir uçuşun yapılabilmesi için gerekli tüm dallarda eğitim verilmiştir. Buna ilaveten ABD’ye gönderilen 50 personelin 45’i hala ABD’de eğitimlerine devam etmektedir. 19 personel, Almanya’daki ABD Kara Kuvvetleri Mühendislik Okulunda ağır iş makinelerinin bakım ve işletme eğitimini alarak Temmuz ayında ülkeye dönmüştür.

Deniz Kuvvetlerinin temin ettiği 11 geminin mürettebatı 54 subay ve 284 diğer personel ile 4 denizaltının mürettebatı 16 subay ve 32 diğer kritik personel ABD’de eğitildikten sonra gemilerle yurda dönmüşlerdir. Bunlara ilave olarak 77 subay teknik eğitim için ABD’ye gönderilmiş olup 44’ü eğitimini tamamlayarak geri dönmüştür.

Karayolları personelinin eğitiminde ilk olarak, yol inşa ve idamesinde kullanılacak olan iş makineleri kullanıcılarının eğitilmesine çalışılmıştır. Bu kapsamda 380 operatör yetiştirilmiştir. Geleceğin karayolları ekibinin nüvesini oluşturacak olan söz konusu personel halen arazide bilfiil çalışarak eğitimlerini pekiştirmektedirler.

Karşılaşılan problemlerde ise; Türk Genelkurmay Başkanlığı’nın hantal yapısı gösterilmiş ve daha verimli çalışabileceği bir şekilde yeniden yapılandırılmasının gerekliliği belirtilmiştir. Bu bağlamda en önemli sorununun aşırı merkeziyetçi yapı olduğu ve buna çözüm olarak da Amerikan tarzı bir yapının oluşturulması ve Amerikan usullerinin uygulanmasının tavsiye edildiği bildirilmektedir.

Yardım Programı kapsamında Hava Kuvvetlerinin yeniden yapılandırılması için yapılan teklif Hükümet tarafından kabul edilmesine rağmen o güne kadar hayata geçirilmemiştir.

Hava Kuvvetlerinde karşılaşılan en büyük problem ise teknik personel yetersizliğidir. Mevcut personel yeterli teknik bilgiye sahip değildir ancak istekli ve eğitime yatkındırlar.

Personel sıkıntısının yanında diğer bir sorun ise hava meydanlarının durumudur. Birçok meydanın II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere tarafından bakım ve onarımı yapılmış olmasına rağmen kullanılabilir hava alanı sayısı kritik seviyededir. Hava Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak olan bu meydanlarda ışıklandırma, yağ-yakıt deposu vb. donanım ve tesis eksiklikleri mevcuttur. Hava Kuvvetlerine, bunlardan bazılarının terk edilmesi ve seçilen bazı meydanların ise diğerlerinden ayrılarak 1. sınıf hava meydanı standartlarına ulaştırılması tavsiye edilmiş ve Genelkurmay tarafından 15 meydan seçilerek 5 yıllık periyot içerisinde belirtilen standartlara ulaştırılması hedeflenmiştir. Ayrıca yardım programıyla artan uçak sayısı, ilave meydan ihtiyacı da doğurmuştur. Yardım Programı içinde hava meydanı inşası yer almamasına rağmen Hava Kuvvetleri 1949 yılı için (Yardım Programı bütçesi bilinmemesine rağmen) yeni meydan inşası planlamaktadır.

Diğer bir sorun ise yağ ve yakıt sıkıntısıdır. Petrole bağlı olarak yaşanan bu sıkıntı, bütün grupların ortak sorunudur. Karayollarında karşılaşılan sorun da diğer gruplarla benzerlik göstermektedir. Bürokratik ve karmaşık organizasyon yapısı gereği istenilen kararlar bir türlü alınamamakta ve ortaya bir karayolları politikası konulamamaktadır. Buna yönelik Karayolları Çalışma Grubu tarafından taslak olarak hazırlanan ve Karayollarına özerklik sağlayan yeni bir Türk Karayolları Yasası, Kasım ayında Meclis’in onayına sunulacaktır.

Karayollarının mevcut hali, içler acısı bir durumdadır. Karayollarına geçmiş yıllarda yapılan onca masrafa ve elindeki birçok kabiliyetli mühendise rağmen, yetersiz araç gereç ve modern teknik bilgi yetersizliği nedeniyle istenen sonuçlar elde edilememiştir. Eski metotlarla yol inşası hem maliyetleri artırmakta hem de yüksek maliyete rağmen istenen sonuçlar elde edilememektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin daha mobil bir yapıya girdiği bir ortamda karayolu ihtiyacı da buna bağlı olarak artmaktadır. Yardım Programıyla temin edilen malzeme, Türkiye’nin ihtiyacı içinde çok küçük bir oranı oluşturmaktadır. İhtiyacın karşılanabilmesi için daha çok malzemeye gereksinim vardır. Fakat 1949 yılı planlamasında karayolları için herhangi bir tahsis yapılmamıştır.

Yardım Programıyla temin edilen yeni uçaklar ve gemiler sayesinde bakımında ve idamesinde güçlükler çekilen ve mali külfet yaratan eski uçak ve gemiler artık hizmet dışı bırakılacaktır. Böylece Türkiye, eskimiş uçak ve gemilerin ekonomi üzerinde yarattığı yükten kurtulmuş olacaktır. Eski uçak ve gemilerin tedavülden kalkacak olmasının sağlayacağı ekonomik kazanca rağmen yeni uçak ve gemiler ise ekonomi üzerinde ilave bir yük yaratacaktır. Fakat böylece daha modern bir hava ve deniz filosuna sahip olunacak ve kişi başına harcanan para ile kazanılan muharebe etkinliği artacaktır. Ayrıca bu kapsamda ülkeye kazandırılan teknik personelle Türk ekonomisine uzun vadede katkılar sağlanacak; iyi eğitilmiş Hava Kuvvetleri pilotları ise ağır aksak ilerleyen sivil havacılığın gelişimini destekleyeceklerdir-.

Raporda da görüldüğü gibi Truman Doktrini çerçevesinde yapılan yardımlar Türkiye’nin askeri, ekonomik ve siyasi dönüşümünü hızlandıracak şekilde yapılmıştır. Doktrin çerçevesinde eğitim alan subaylar daha sonra önemli görevlere gelecek günümüzde bile tartışma konusu olan Özel Harp Dairesi vb. uygulamaların kurucuları olacaktır. Onuncu yıl marşında övünerek vurgulanan demiryolu politikasının geri plana atılması ve karayolunun güçlendirilmesi politikalarının hızlanmasında doktrin çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.

Antlaşmanın imzalanmasından sonra Türkiye’ye yardımlar önce bağımsız bir program çerçevesinde gönderildi. 1948’de Türkiye ve Yunanistan’a yapılan yardım, Amerikan Kongresi tarafından Dış Yardım Yasası içine aktarıldı. Böylece Truman Doktrini’nde bir kereye mahsusmuş gibi sunulan yardımlar süreklilik kazanmış oldu. 6 Ekim 1949’da karşılıklı Savunma Yasası’nın (Mutual Defence Act) kabul edilmesiyle, yardımlar bu çerçevede değerlendirilmeye başlandı. Amerikan yardımlarının yönetimi de Ekonomik İşbirliği İdaresi’ne geçti.[35]

Türkiye’ye yapılacak yardımda milli savunma ihtiyaçları için sağlanacak her türlü malzemenin vergiden muaf tutulmasına dair kanun, oylamaya katılan 297 milletvekilinin oybirliğiyle 19 Ocak 1948’de TBMM’de onaylanarak yürürlüğe girmiştir.[36] Bu kanun ile yardım kapsamında Türkiye’ye getirilecek malzemelerin gümrüklerde muameleye tutulmadan yurda girişinin kolaylaştırılması sağlanmıştır.[37]

Truman Doktrini ile başlatılan askeri yardımlar Türk Silahlı Kuvvetleri’ni modernize edip güçlendirdi. Fakat aynı zamanda bu yardımlar, Türkiye’yi askeri açıdan ABD’ye bağımlı hale getirdi. Ayrıca; Türkiye’ye verilen askeri malzemenin bakımının ve yedek parça ihtiyacının ancak ABD’den sağlanabiliyor olması, Türkiye’yi ekonomik yönden olumsuz etkiledi. Örneğin, ilk etapta alınan 100.000.000 dolarlık savaş artığı askeri malzemelerin bakımı ve yedek parçaların ithalatı için yılda 143.000.000 para harcandı.[38]

Milli Güvenlik Konseyi’nin (National Security Council) 1951 yılında hazırladığı rapora göre, 1950 yılı sonuna kadar, Türkiye’ye toplam 271 milyon dolar askeri amaçlı yardım ulaştırılmıştır.[39]

NOT:ABD’NİN İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI UYGULADIĞI DIŞ POLİTİKASI’NIN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ(1945-1952) BAŞLIKLI YÜKSEK LİSANS TEZİMDEN BİR BÖLÜM










[1]Strictly Personal and Confidential, The Letters Harry Truman Never Mailed, Monte M. Poen (ed.), Columbia, Missouri, University of Missouri Press, 1999, s. 38, 40-41
[2]Moskova’daki Amerikan Büyükelçiliğinde Rusya Uzmanı olan George Kennan’ın Washington’a gönderdiği “Long Telgram” olarak bilinen doküman Amerika’nın dünya görüşüne yeniden şekil veren bir elçilik raporudur. Kennan’a göre Sovyet dış politikası “komünist ideolojik gayretkeşliği” ile eski “Çarist yayılmacılığın” bir karışımıdır ve Batılı kapitalist devletleri değişmez bir şekilde düşman olarak görmektedir; Polonya’daki, Bulgaristan’daki politikaları ve Karadeniz Boğazını kontrol altına alarak Akdeniz’de bir sıcak liman elde etme çabaları Çarın toprak genişletme politikasının aynısıdır ve bu inanca sahip olan Sovyetlerin ABD tarafından normal ikna yöntemleriyle yola getirilmesi mümkün değildir; Amerika’nın uzun ve zorlu bir mücadeleye hazır olması gerekmektedir. Kissinger, Henry; Diplomasi, (Çev: İbrahim H. Kurt), T. İş Bankası Yay., 3.Baskı, İstanbul, 2002.s. 430; Ayrıca bkz.: Cemal Acar, Soğuk Savaş Dönemi-Süper Güçlerin Hakimiyet Kavgası,As-Tek Yay., Ankara, 1991, s. 94.
[3]Kissinger, a.g.e., s. 430.
[4]Mcghee, George, ABD- Türkiye- NATO- Ortadoğu, (Çev: Belkıs Çorakçı), Ankara, Bilgi Yayınları, 1992, s.53
[5]Sander, Oral. (2007). Siyasi tarih: 1918-1994. (13.Basım). Ankara,İmge Yayınları,s. 258
[6]Satterthwaite, J.C. (1972). The truman doctrine: Turkey. Annals of the American Academy of Political and Social Science, (401), s.76
[7]Oran, Baskın, a.g.e,s.528,Truman, Harry S., The Memoirs of Harry S. Truman, Vol. 2, Years of Trial and Hope, 1946-1953, Great Britain, Hodder and Stoughton, 1956,s.109-111
[8]Satterthwaite, a.g.e, s. 78
[9]Ulus, 14 Mart 1947, s. 1.
[10]Cumhuriyet, 13 Mart 1947, s. 3.
[11]Ulus, 15 Mart 1947, s. 1.
[12]Ülman, a.g.e, s.100-101
[13]Kennan, George F., Memoirs, 1925-1950, United States, An Atlantic Monthly Press Book, Little, Brown and Company, 1967,s361,363
[14]The Department of State Bulletin Supplement, “Aid to Greece and Turkey”, Vol. XVI, No: 409 A, Near Eastern Series VII, Washington D.C., 2002, Dışişleri Bakan Vekili Dean Acheson’ın 4 Mayıs 1947’de Senato ve Temsilciler Meclisi Birleşik Oturumunda Yaptığı Konuşmanın Metni, s. 835-836
[15]Theodore A. Couloumbis, The US, Greece and Turkey, New York, Praeger Publishers, 1983, s. 13
[16]J.B. Wight, A.B.D. Tarihinin Ana Hatları, İstanbul, Tan Matbaası, 1958, s.71; Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, Dördüncü Basım, İstanbul, Alfa Yayınları, 2001, s. 162
[17]Oral Sander, Türk- Amerikan 5liskileri 1947- 1964, Ankara, AÜSBF Yayınları,1979,s.22
[18]Çağrı Erhan, “ABD ve NATO’yla İlişkiler 1945-1960”, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C. 1(1919-1980) , s. 531
[19]Joseph C. Satterthwaite, teklifin Temsilciler Meclisi’nde kabul tarihini 9 Mayıs değil, 8 Mayıs 1947 olarak vermektedir, Joseph C. Satterthwaite, a.g.m., s. 78;Sönmezoğlu,a.g.e,s.38
[20]Falih Rıfkı Atay, “Yeni Amerikan Politikasının Zaferi”, Ulus, 11 Mayıs 1947
[21]Kanun metni için bkz: EK-II
[22]Yunanistan ile yapılan anlaşmanın metni için bkz.: American Foreign Policy Basic Documents, 1941-1949, op.cit., s. 1261-1264
[23]Ayın Tarihi, Temmuz 1947, Sayı: 164, s.19
[24]Cumhuriyet, 13 Temmuz 1947, s. 1; Antlaşmanın metni için bkz. Fahir Armaoğlu, Belgelerle Türk- Amerikan.., s. 162-165; Ali Gevgilili, Yükseliş ve Düşüş, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1987, s. 58-59.
[25] Çağrı Erhan, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, cilt I, (Ed.) Baskın Oran, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, s. 534, 553.
[26] Oral Sander, Türk- Amerikan İlişkileri 1947- 1964, Ankara, AÜSBF yayınları, 1979,s. 26-27
[27]Çağrı Erhan, a.g.e, s. 681
[28]TBMM Tutanak Dergisi, Dönem VIII, C. 6, Birlesim: 79, 1 Eylül 1947, Oturum:1, s. 553
[29]Ibid., s. 554
[30]Ibid., s. 556
[31]Anlaşmanın onanmasına dair 5123 sayılı kanun ve ek maddeler için bkz.:Türkiye Cumhuriyeti Kanunları, 3788-5845, IV. C., Haz:Fahri Çoker vd, İstanbul, Kazancı Matbaası, 1983, s. 3981
[32]http://www.trumanlibrary.org/publicpapers/index.php?pid=1867&st=turkey&st1=, “Başkan Truman’ın 7 Kasım 1947 tarihinde, Yunanistan ve Türkiye’ye Yapılan Yardım Hakkında Kongreye Mesajı”, (a.t. 16.10.2004)
[33]Amerikan Ankara Büyükelçiliği Kütüphanesi; “M 1292” sayılı “Records of The Dept. of State Relating to The Internal Affairs Of Turkey, 1945-1949” konulu microfilm arşivi: 60 Microfilm, ROLL 4, December 30, 1947’den aktaran ARAS, Ahmet, Amerikan Belgelerinde II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye ( 1945–1950 ), Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri Ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, s.61.
[34] Bu rapor şuradan alınmıştır: ARAS, Ahmet,a.g.e,,s. 85-88
[35]Altan, M. (1986). Süperler ve Türkiye: Türkiye’de Amerikan ve Sovyet yatırımları. İstanbul, Afa Yayıncılık,s.86
[36]5164 sayılı “Vergi Muaflıkları Kanunu” için bkz.: Türkiye Cumhuriyeti Kanunları, 3788-5845, C. IV., op.cit., s. 3992
[37]TBMM Tutanak Dergisi, Dönem VIII, C. 9, Birleşim: 32, 19 Ocak 1948, Oturum:2, s. 50
[38]Erhan, a.g.e., s. 536.
[39]FRUS, 1951, Volume V, The Near East and Africa, op.cit., Mayıs 1951’de hazırlanan Milli
Güvenlik Konseyi raporu, s. 1153

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ