19 Aralık 2023 Salı

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ

 

Celal Şengör ve İlber Ortaylı ikilisi ülkenin popüler bilim insanlarıdır. Ne hikmetse birçok konu da ahkâm kesmekte hatta birçok kişiyi cahil olmakla nitelemektedirler.  

Yazar Taylan Kara’nın 2018 yılında yazdığı gibi: “Cumhuriyetçi, Atatürkçü, Kemalist kitlelerin düşünsel önderleri Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Necip Hablemitoğlu gibi yazarlar sırayla katledildi. Bu bir dönüştürmedir. Bugün, sağdan sola siyasal yelpazenin değişik yerlerinde duran A. T. Kışlalı, U. Mumcu, B. Üçok, Türkan Saylan, N. Hablemitoğlu gibi aydınların boşalttığı yerlere Celal Şengör ve İlber Ortaylı gibi yazarlar konumlanmıştır. Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve Kemalist kitleler artık bu kişilerin düşüncelerini dikkate almaktadır.” (Bu önemli yazının linkini meraklısı için kaynakça bölümüne bırakıyorum.)

Gerçekte bu isimler bu kadar değeri hak ediyor mu ve bu ikiliye aydın denilebilir mi?

Öncelikle Aydınlanma ve aydın tanımları birbiri ile ilişkilidir. Anlatıya buradan başlamak lazım…

Batı toplumu Ortaçağ gibi bir karanlıkta yaşarken nasıl olmuştur da bugün “Batı medeniyeti” dediğimiz, gelişmiş bir medeniyete ulaşabilmiştir? Bu süreç kolay olmamış, bu medeniyet, üç yüzyıl boyu süren bir çatışma sonucunda oluşmuştur. “Batı toplumu vaktiyle akılcı yaşamdan uzak ve karanlıklar içinde bocalarken, ‘insan sevgisi’ duyguları ile dolu aydınlar sayesinde bu karanlıktan kurtulup hümanizmaya ve Akıl Çağı’na ulaşmış ve uygarlaşmıştır” der Prof. Dr. İlhan Arsel (Arsel, 1993, s. 3).

Bu süreç 14. yüzyılda Rönesans ile başlamış ve 17.-18. yüzyıllarda aklın üstünlüğü fikrinin egemen olması ile Akıl Çağı’nın yerleşmesi şekline dönüşmüştür. “Aydınlanma” ise 18. yüzyılda gerçekleşen ve sonuçları itibarıyla Avrupa’nın her tarafında etkili olan, geleneksel olarak 1688’deki İngiliz Devrimi’yle başlatılıp 1789’daki Fransız Devrimi’yle bitirilen felsefi bir hareket ve daha da önemlisi, bu hareketin sonuçlarıyla belirginlik kazanan toplumsal ve siyasal bir süreçtir (Çiğdem, 2015, s. 13-14).

Aydınlanma; aklın kullanımıyla, geçmişe ait inanç, pratik, kurum ve düşünce sistemlerine yöneltilen eleştirinin, bireyciliğin, ilerleme fikrinin ve bilime olan inancın hâkim olduğu bir felsefedir. Aydın da işte bu aydınlanma mücadelesinin ve felsefesinin ortaya çıkardığı insandır. İlhan Arsel, bizlerin aydın kavramından bihaber olduğumuzdan bahseder (Arsel, 1993, s. 11). Yine aynı şekilde Yazar Sadık Usta da OdaTV’de “Aslında kime ‘aydın’ denir?” başlıklı yazısında, Türkiye’de birbirinin yerine kullanılan aydın ve entelektüel kelimelerinin aslında farklı anlamlar taşıdığını detaylı bir şekilde anlatır. Her entelektüel aydın sayılabilir mi? Aydın olmak için ne yapmak gereklidir? Batılı yazarlar aydını “sorgulayan, itiraz eden, görüş ve fikir üreten, mevcut düzenden farklı düşünen kişi” olarak tarif eder; hatta Jean-Paul Sartre, “eylemde bulunan”ı da ekler bu niteliklere. Sonra da şunu yazar: “Entelektüel (aydın) kendisini ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokan insandır” (Sartre, 2000). 

Server Tanilli’nin belirttiği gibi “Aydınlanma, diğer Batılı ülkelerde olduğu gibi III. Selim’den günümüze, doğaya, tarihe, topluma ve insana, ilerici ve durumuna göre devrimci bir yoğrulma ile başlamıştır. Akla, bilime ve ilerlemeye inanmak, despotluğa, bilgisizliğe ve bağnazlığa karşı çıkmak; eski düzenin köhnemişliklerinin yerine değişen çağın dayattığı yeni fikir ve kurumları geçirmek, aydınların başta gelen kaygıları olmuştur. O tarihlerden başlayıp 20. yüzyılı da içine alacak biçimde yaklaşık 200 yıllık serüven, sarsıp silkeleyen gelgitleriyle ve insafsız bir tarih ortamında, gitgide mevzi kazanan bir demokratikleşmenin ve laikleşmenin damgasını taşır” (Tanilli, 2006, s. 7).

Bu tanımların ışığında hiçbir toplumsal destopluğa karşı çıkmayan; hatta yüzbinlerce insanın hayatını karartan darbeci Kenan Evren’i göklere çıkaran Şengör ve nabza göre şerbet vererek geçmişte FETÖ okullarını öven Ortaylı aydın sayılmaz.

Bir bilim dalında kariyer yapmanız, hatta o dalda dünyada sayılı bilim insanlarından olmanız sizin her konu da doğru bilgiye sahip olduğunuz anlamına gelmemektedir.

FRANSIZ DEVRİMİ AKLI ÖLDÜRDÜ MÜ?

Celal Şengör’ün geçtiğimiz gün Fransız Devrim’i ve sonuçları ile ilgili yaptığı açıklama ise tam bir cehalet örneğidir. Fatih Altaylı’nın “Teketek Bilim” programında Şengör ana hatları ile şunları söylemiştir:

“Fransız ihtilali insanlık için bir felaket olmuştur. Bakın İngilitre aydınlanmayı yaşadı ama birbirlerini yemediler. 17. Yüzyılda kralın kafasını ketiler çok kısa sürede anladılar ki bu iş olmuyor. Onun için II. Charles çağırıp davet ettiler, lütfen gel kralımız ol diyerek… Aydınlanma aklı öne çıkarıyor. Fransız ihtilali aklı öldürmüştür. Her cephesi ile öldürmüştür. Akademiyi kapatıyor, büyük ekolleri kapatıyor. Sorbonne kapatmaya kalkıyor yahu. Ayak takımına iktidarı verirsen işte bu günkü dünya olur.”

Bu açıklamanın neresini tutsanız elinizde kalır.

İngiltere'de yaşanan anayasal monarşi Cromwell liderliğindeki monarşiye karşı olan Parlamento yanlısı güçlerin yükselmesi ve İngiliz İç Savaşı'nda elde ettiği zaferlerle bağlantılıdır. Bu süreç Fransız Devrimi kadar kanlı olmuştur.

II. Charles'ın tahttan indirilmesi ve ardından gelen Commonwealth ve Protectorate dönemi, monarşinin gücünün geçici olarak ortadan kaldırılmasına neden oldu. Kısacası İngilteredeki monarşi II. Charles’ın tahtan indirilmesi sonrası gücünü kaybetmiştir.

Fransız Devrimi akılcılığın bir ürünü müdür? diye ChatCPT’ye sorduğumda şu cevabı aldım:

  1. Aydınlanma Düşüncesi: Fransız Devrimi'nin öncesinde, Aydınlanma Dönemi'nde filozoflar, bilim insanları ve yazarlar, akıl, özgürlük, eşitlik ve adalet gibi temel kavramları vurgulayan düşünceleri ön plana çıkarmışlardır. Aydınlanma düşüncesi, despotizme ve ayrıcalıklı sınıfların hâkimiyetine karşı çıkan bir eleştiri sunmuştur.
  2. İnsan Hakları Bildirisi: Fransız Devrimi'nin ilk aşamalarında, 1789'da kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi (Déclaration des Droits de l'Homme et du Citoyen), akılcılığın etkisi altında kaleme alınmıştır. Bu bildiri, evrensel hakları ve özgürlükleri vurgulayarak, insanların doğuştan gelen haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini savunmuştur.
  3. Laikleşme Politikaları: Fransız Devrimi sırasında, kilise ile devlet arasındaki güç ilişkilerinde akılcılık etkili oldu. Kilisenin siyasi ve ekonomik ayrıcalıkları sınırlandı ve devlet, laikleşme politikalarını benimseyerek kilisenin etkisini azalttı.
  4. Medeni Kanun ve Hukuk Reformları: Napolyon Bonaparte döneminde (1804), Fransız Devrimi'nin getirdiği akılcı düşüncelerle uyumlu olarak Medeni Kanun (Code Civil) oluşturuldu. Bu hukuk reformu, eşitlik, özgürlük ve mülkiyet haklarına dayanarak modern bir hukuk sistemini temsil etti.
  5. Eğitim Reformları: Fransız Devrimi sırasında eğitim sistemi üzerinde yapılan reformlar, akılcılığın etkisiyle şekillendi. Eğitim, laikleştirildi ve halkın eğitimine daha fazla önem verildi.

Bu örnekler, Fransız Devrimi'nin akılcılığın etkisi altında gerçekleşen bir dönem olduğunu göstermektedir. 

Her yerde sulu gözlerle Atatürk’ü takip edin diyerek ağlayan bu zatın Atatürk’ün Fransız Devrim’inin bir ürünü olduğunu bilmemesi de ayrı bir ayıptır. Bu noktada Şengör’e Zafer Toprak’ın “Atatürk ve Kurucu Felsefenin Evrimi” kitabını öneririm.

Server Tanilli’nin “Dünya’yı Değiştiren 10 Yıl” kitabının önsözünde değindiği gibi “Fransız Devrimi insan hakları, eşitlik, akılcılık ve laiklik adına yapılmıştır. Bastille’i yıkanlar önceklikle bunun için yıkmıştır. Fransız Devrimi çağımıza açılan büyük kapıdır, Veyl bu kapıdan girmeyenlere!

 

Kaynakça:

Arsel, İ. (1993). Aydın ve Aydın. İstanbul: İnkılap

Çiğdem, A. (2015). Aydınlanma Düşüncesi. İstanbul: İletişim.

Sartre, J. P. (2000). Aydın Üzerine. İstanbul: Can

Tanilli, S. (2006). Türkiye’de Aydınlanma Hareketi. İstanbul: Alkım Yayınları.

Tanilli, S. (2007). Dünyayı Değiştiren 10 Yıl. İstanbul: Alkım Yayınları.

https://www.taylankara.com/post/o-makale-yeniden-g%C3%BCndemde-i%CC%87lber-ortayl%C4%B1-ayd%C4%B1n-m%C4%B1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ