17 Ekim 2011 Pazartesi

Bilginin Pratikteki Faydası ve Masalcı Osmanlı Tarihinin Zararları


ZÜMRÜTTEN AKİSLER-A. M. Celal Şengör

Bilim Teknik 14.10.2011


Okulda Osmanlı tarihi öğrenmeye başladığım günden beri bize öğretilenler arasında ne kadar çok safsata olduğunu görüp hayrete düşerdim. Okulda hocalarımla bu nedenle ilk atışmam Timur ile Yıldırım Bayezid arasındaki Ankara Meydan Savaşı konusunda oldu.
Bilginin Pratikteki Faydasıve Masalcı Osmanlı Tarihinin Zararları
Okulda bize Bayezid’in ne büyük bir komutan olduğu, Ankara Savaşını ihanet ve talihsizlik yüzünden kaybettiği öğretiliyordu. Halbuki mevcut kaynaklar, Timur’un bu savaşı bir nakış işler gibi dikkatle plânladığını, Bayezid’in ise ordusunu aptalca tehlikeye attığını gösteriyordu.
İkinci kavga konusu İstanbul’un fethiydi. Bizlere durmadan Fatih’in buradaki askeri dehâsı anlatılıyordu. Donanma ve Macar Urban’a yaptırılmış toplarla mü-cehhez minimum 80.000 kişilik bir ordunun tüm savunma gücü 8000 muharipten ibaret olan aç ve perişan bir şehre saldırdığını düşünün; bu saldırı esnasında 140 parça donanma savunmadakilere yardıma gelen yalnızca dört parça (bunların da sadece üçü savaş gemisi, biri nakliye gemisi) gemiyi durduramasın ve savunma iki ay sürsün. Herhalde Timur’a veya Cengiz Han’a bu büyük bir zafer diye anlatılsa gülerlerdi.
Cengiz Han’ın zamanının en müstahkem şehirlerinden biri olan Pekin’i fethi yalnızca iki hafta sürmüştür. Ama o zafer için Cengiz Han daha onikinci yüzyılda tarihin ilk kurmay akademisini kurmuştu (meşhur «Kaşık»). Osmanlı ise ilk kurmay akademisini Avrupa’yı takliden ondokuzuncu yüzyılın ortasında kurabildi. Kanunî bize «Muhteşem Süleyman» diye tanıtılırdı.
Ben ise Viyana’da aldığımız mağlubiyeti, Hint Okyanusunda Portekizlilerden durmadan sopa yememizi, yetenekli Şehzade Mustafa’nın sarhoş Selim tahta geçsin diye babasının gözleri önünde boğazlanmasını, Anadolu’da softa şekâvetinin başlamasını ve büyük coğrafî keşiflere katılamamız bir yana, coğrafyaya önem vermemizi öğütleyen zavallıPirî Reisimizin Muhteşem Süleyman’ın emriyle katlini bir türlü bu sözde ihtişamla bağdaştıramazdım. Kısacası, onuncu padişaha kadar sözüm ona muazzam olan Osmanlı Devletinin azâmeti benim için hep boş bir böbürlenmeden ibaret kalmıştır.
Osmanlı, çevresindekiler gariban olduğu sürece azâmetli görünüyordu. Rönesansla ve bilim devrimiyle bu durum değişince Osmanlı’nın ne mal olduğu kabak gibi ortaya çıkıverdi (gerçi Timur bunu daha önce gözler önüne sermişti).
Bugün bu safsata yüklü eğitimin pratik zararlarını görmeye başladık. Kafaları o safsatalarla dolu Tayyip Bey ve «onun» dışişleri bakanı Bay Sıfır Problem, aynı Enver Paşa ve arkadaşlarının yaptığı gibi, bilgiye dayanmadığı için akılsızca olan dış politikalarıyla ülkemizi tam bir ateş çemberiyle çevirmeyi becerdiler. Üç komşumuzla (Suriye, Yunanistan, Güney Kıbrıs) savaş arifesindeyiz.
Tarihinin her döneminde bizi desteklemiş olan bir uzak komşumuz olan İsrail’i kendimize düşman etmeyi becerdik; o kadar ki ona karşı da savaş nâraları atılmaya başlandı. Irak ile ilişkiler ABD’nin himmetinde. Bazıları ABD’nin bizi eskiden de Almanlarca denenmiş (ve fos çıkmış) bir Sünnî cephe liderliğine soyundurmaya niyetlendiği için İsrail krizini aslında uzaktan seyrettiğini söylüyor.
Onun için, Şiî komşumuz İran bizi tehdide başladı. Ya bu arada ABD’de Yahudi lobisi desteğini çekip bir de ABD’ye Ermeni tezlerini tanıttırıverirse? ABD bir taşla iki kuş vurmuş olmaz mı? Başbakanımız Mısır’dan Gazze’ye gitmek isterken, Sünnî Mısır haydi oradan deyiverdi. Bizimki de «gitmeyeceğim» demek zorunda kaldı.
Sevgili okuyucularım: Atatürk dönemindezamanın en güçlü ülkesi İngiltere’nin Kralını, hem de o muazzam devleti askerî ve diplomatik olarak yendikten sonra, ayağına getiren Türkiye, Osmanlı hayranı AKP ile burnunu tam bir diplomasi ve dış politika duvarına çarpmış durumda. Burnumuz kanamaya başladı, farkında bile değiliz. Umarım yakında kırılmaz.
Ama işte tüm bunların sorumlusu, okullarda, Tayyip Beylere, Bay Sıfır Problemlere, Bay Bağışlara (ve bu arada tabiî muhalefetteki siyasetçilerimize de) ve-rilen zırva tarih eğitimidir. O nedenle bu kişiler Türkiye’yi bir masal dünyasında yönetiyorlar. Sanıyorlar ki mektepte kendilerine öğretilen safsata gerçektir. Sanı-yorlar ki Osmanlı dirilebilir. Bununla da kalmayarak AKP hükûmetinin politikası ordumuzun da moralini bozmuş, şevkini kırmıştır (Deniz Kuvvetlerimizde neredeyse amiral kalmadı).
Bu politika, diplomasi, tarih, strateji ve psikoloji bilmeyen takım Türkiye’yi alkışlar arasında bir felâkete sürüklemektedir. Durdurulmazlarsa, sonları o pek hayran oldukları Osmanlı gibi olacaktır. Ama unutmayalım: Onların sonları bizim de sonumuz demektir. Ne yazık ki onlarla aynı gemideyiz ve geminin tüm idaresini kötü eğitim almış kişilere teslim etmiş vaziyetteyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ