20 Nisan 2012 Cuma

Anadolu Aydınlanmasının Temel Taşı Köy Enstitüleri


72 yıl önce kurulmuştu, Anadolu’yu ışıtan Köy Enstitüleri.Belli çevrelerinin çıkarlarını halkı aydınlatarak tehdit ettiği için 1954 yılında DP iktidarı ile kapatıldı. Bu yazı da Köy Enstitülerinin tarihçesine,verdiği eğitim sistemi ile neler yaptığını biraz da olsa incelemek istiyorum.

İlk iki Köy Enstitüsü, 1937’nin Ekim ayında “Köy Öğretmen Okulu” adıyla Eskişehir-Çifteler ve İzmir-Kızılçullu’da açılmıştır. Bunlara, 1938’de Trakya-Kepirtepe, 1939’da da Kastamonu-Gölköy, Köy Öğretmen Okulları da eklendi. Bu kurumların başlangıçta “Köy Öğretmen Okulu” adıyla açılması, yasal bir zorunluluk sonucudur. Çünkü o zaman henüz Köy Enstitüleri ile ilgili bir yasal düzenleme yoktu. Ta ki 17 Nisan 1940 yılında çıkarılan 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu’na kadar.

1940 yıllarda ülkemiz nüfusunun %80’i köyde yaşamaktır. Okuma yazma oranı ise %5 seviyelerindedir. Bu durumu tersine çevirmek isteyen Atatürk ve arkadaşları o döneme kadar birçok politika uygulamasına rağmen köylüyü eğitme imkânı bulamamışlardır. Bunun sebeplerine baktığımızda; Daha önceki düzenlemeleri yapanlar, Türkiye’nin köy gerçeğini nitel ve nicel boyutlarıyla tam kavrayamamışlardır. Bu nedenle açılan kurumlar geleneklerin ve Batı taklitçiliğinin etkisinden kurtulamamış ve toplumsal bünye bunları kabul etmemiştir. Önceki denemeler, köyün beklediği gerçek eleman tipini yaratamamış ve yetiştirememiştir. Bu nedenle köye gönderilen öğretmenlerin çoğu, köy kökenli olanlar da dâhil, bir an önce kente kaçmanın yollarını aramışlardır. Çünkü bu elemanlar köyün koşullarında yaşayabilecek, köylüye örnek olabilecek beceri ve davranışı kazanamamışlardır. Belki en önemli neden, bu sorunu bütünüyle kavrayıp çözüm üretebilecek siyasal ve teknik liderlerin bulunmayışlarıydı.(Köy Enstitüsü Sistemine Toplu Bir Bakış- Dr.Niyazi Altunya)

Soruna çözüm üretebilecek siyasi kadrolar Atatürk’ün 1935 yılında Milli Eğitim Bakanlığına Saffet Arıkan’ı atamasıyla bulunmaya başlandı. Saffet Arıkan göreve gelir gelmez bazı arkadaşlarının görüşlerini alarak İlköğretim Genel Müdürlüğüne Köy Enstitülerin Tonguç Baba diye sesleneceği, Köy Enstitülerini kuracak olan İsmail Hakkı Tonguç’u atamıştır. Saffet Arıkan ve Tonguç köy de eğitim sorunu çözmek için yaptıkları gözlemler sonucu öncelikle askerliğini onbaşı ve çavuş kişilerin köylerine döndüklerinde gönüllü eğitmenlik yapabileceklerini tespit etmişlerdir. Bu tespit üzerine askerliğini başarı ile tamamlayanlara 6–8 ay eğitimden geçirilerek Eğitmen olarak köylerine gönderilmiştir. Böylelikle enstitülerin temeli atılmıştır. Eğitmen kursları, 1948’e kadar her yıl açılmıştır. Bu kurslar da yaklaşık 9 bin eğitmen yetiştirilmiştir.

1938 yılında Atatürk’ün ölümüyle İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olmuş. İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilmesinden 1,5 ay sonra, Celâl Bayar kabinesinde Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan sağlık nedenlerinden dolayı bakanlıktan ayrılmış yerine 28 Aralık 1938 yılında Hasan Ali Yücel atanmıştır. Hasan Ali Yücel’in atanmasıyla Köyün eğitimi sorunu çözebilecek siyasi kadro tamamlanmıştır. İnönü-Hasan Ali ve Tonguç 17 Nisan 1940’da bu Köy Enstitülerini kurulmuştur. Bu okulların kuruluşundan günümüze 72 yıl geçmiştir.

Köy Enstitüleri köyün eğitim sorunu çözmüş ve ülkemiz aydınlanmasına büyük katkı koymuştur. Bunu Enstitüler nasıl sağlamıştır. Bir kere yukarıda anlatılanlar ışığında Enstitüler Türkiye’ye özgü bir eğitim sistemi olarak kurulmuştur.


ENSTİTÜLERDE EĞİTİM NASILDI?


Enstitüler seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli arazisi olan köylerin yakınlarında kurulmuştur. Enstitülerin eğitim anlayışı “iş için, iş içinde eğitim”dir. Enstitülerde derslerin %50'lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi. Sabahın erken saatlerinde uyanan öğrenciler kızlı ve erkekli zeybek ve halk oyunları oynayarak sabah sporlarını da yapmış oluyorlardı. Daha sonra kahvaltı ardından zorunlu okuma saati vardı. Bu okuma saatlerinde Hasan Ali Yüce’in Türkçeye tercüme ettirdiği dünya klasiklerini okuyorlardı. Her sene 25 tane klasik romanı okumakla yükümlü tutulmuştular. Bu sayede zeki köy çocuklarından engin entelektüel birikimleri olan aydınlar oluşuyordu.   Kahvaltıyı kendilerinden önce kalkıp fırında ekmek pişiren öğrenci arkadaşları hazırlıyordu. Bu sayılanlar çerçevesinde köy enstitüleri yaparak öğrenim konusunda dünyada benzeri görülmemiş bir örnek oluşturmuş ve birçok akademik inceleme ve araştırmaya örnek olmuştur.

Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda ziraatçılık, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atölyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarını gittiği köyde köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu. Köy enstitülerinden mezun olan öğretmenlere yetiştirildikleri dala ve gönderilecekleri köye göre 150 parçaya varan alet ve edevat veriliyordu. Öğretmenler bu alet ve edevat ile köylülerin de yardımıyla köy okulunu inşa ediyor ve köylülere hem modern tarım tekniklerini hem de okuma yazmayı ve hatta müzik aletleri çalmayı öğretiyordu.

Ayrıca enstitülerde eğitim karma olarak yapılıyordu. Kız ve erkek çocuklar beraber eğitim alıyordu. Demokrasinin gereklerinden biri olan kadın-erkek eşitliği de bu sayede öğrenilmiş oluyordu.

KÖY ENSTİTÜLERİNİN KAPATILMASI


Okulda aldıkları aydınlanmacı eğitimi gittiği köylere yansıtan Enstitülüler, yavaş yavaş köylülerin aydınlanmasını sağladıklarından köyün ve köylülerin rantını yiyen ağaları rahatsız ettiler.1945 yılında Köy Enstitüleri hakkında komünistlerin, dinsizlerin yetiştiği fuhuş yuvaları olduğu söylenerek saldırı kampanyaları başlatıldı. Parlamentoda bütçe görüşmelerinde bir toprak ağası olan milletvekili Emin Sazak'ın Köylere giden enstitü mezunları kendilerini birer Atatürk zannediyorlar demesi’de bu kesimin rahatsızlığının en güzel örneğidir. Bu söze Hasan Ali Yücel’in verdiği cevap ise şöyledir. “ Bu çocukların her birinin birer Atatürk olması temenni ediyoruz.”şeklindedir.

2.Dünya Savaşı sonrasında Thurman ve Marshall yardımı ile Türkiye giriş yapan emperyalist düzende bu aydınlanmış öğretmen yetiştiren kurumlardan rahatsız olmuştur. Onların ülkeye nüfuz edebilmesi için sorgulayan, düşünen değil, ezberci eğitimle yetişen sorgulama yeteneğinden uzak insanların yetiştirildiği bir eğitim sistemi gerekliydi. Bu eğitim sistemi de İmam Hatip okullarının o dönemde açılması ile bulundu.

Yoğun iç ve dış baskı sonucu Hasan-Âli Yücel, 5 Ağustos 1946'da 7 yıl ve 7 ay sürdürdüğü Millî Eğitim Bakanlığı görevinden istifa eder. Milli Eğitim Bakanlığına bir Enstitü düşmanı Reşat Şemsettin Sirer getirilir. Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç 25 Eylül 1946'da görevinden alarak, Talim Terbiye Kurulu üyeliğine getirdi. Böylelikle Enstitülerin destekçisi siyasi kadro tasfiye edildi ve Enstitülerin ders programı da değiştirilerek Enstitüler iğdiş edilmiş oldu.

O dönem Cumhuriyet Halk Partisi içinden Köylüyü topraklandırma Yasasına karşı çıkan bir kesim milletvekili Demokrat Partiyi kurdu. Demokrat partiyi kuran kadrolar tam anlamıyla Köy Enstitüsü ve aydınlanma düşmanıydılar.1946 yılında iğdiş edilen Köy Enstitülerine bile tahammül edemiyorlardı.1950 yılında iktidara geldikten sonra Enstitülerle uğraşmaya başladılar ve 1954 yılında bu kurumları kapattılar.
1954 yılına kadar Enstitülerden mezun olan öğretmen Anadolu’nun her yanına dağılmış ve gittiği yöreleri değiştirmişlerdir.1960’lı yılların değişim rüzgârında onların büyük katkısı olmuştur.Bu yazıyla Köy Enstitülüleri saygıyla anıyorum.
                                                                             20.04.2012
                                                                          MAHMUT ASLAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ