21 Kasım 2014 Cuma

CHP NASIL İKTİDAR OLUR?




Mahmut Aslan-18.11.2014

Geçtiğimiz hafta sonu CHP ile ilgili iki önemli toplantıya katılma fırsatım oldu. Bu toplantılardan ilki 15 Kasım 2014 Cumartesi günü Nevşehir'de yapılan 1980 öncesi CHP’de görev almış Gençlik Kolları üyelerinin katıldığı toplantı ve ikincisi de Pazar günü yapılan Ankara il danışma kurulu toplantısıydı.

Bu iki toplantıda da bir yandan partinin içinde bulunduğu durum ve öte yandan da nasıl iktidar oluruz konuları üstüne çokça konuşmalar yapıldı.
Nevşehir'deki toplantıda 80 öncesi gençlik kolları genel başkanlığı yapmış bir önceki Ankara İl Başkanı Zeki Alçın çok önemli bir söz söyledi: "Çocuklarımıza bir umut veremiyoruz ve iktidar olma inancını onlara bile yansıtamıyoruz. Oysaki 1977 seçimlerindeki büyük başarının ana sebeplerinden biri normal üyeden genel başkana kadar herkesin iktidar olmaya inanması ve bu inanç sonrası gece gündüz çalışmasıydı."

Bu sözlere katılmamak elde değil. Bugün CHP’nin içinde bulunduğu durumu tek kelime ile ifade edersek “İNANÇSIZLIK”.

Genel Başkandan en ücra köşedeki üyeye kadar partinin iktidar olabileceğine dair bir inanç yok. Yapılan ve yayınlanan bazı anketlerde bu tespiti doğrular nitelikte.

Konsensus Araştırma’nın Genel Müdürü Murat Sarı, Eylül 2014’te yaptığı araştırmayı bir konferansta açıkladı. Araştırmada:   

Araştırmaya katılan CHP seçmenlerine, “Eylül Başında CHP’nin gerçekleştirdiği Olağanüstü Kurultay sonrası ortaya çıkan durumu düşündüğünüzde, sizce CHP Haziran 2015′te yapılacak Genel Milletvekili Seçimlerinde başarılı olur mu?” sorusu yöneltildi. CHP seçmenlerinin yüzde 40′ı “Evet, başarılı olur” cevabını verirken, yüzde 60′ı ise “Hayır, başarılı olamaz” cevabını verdi.

CHP seçmenine sorulan bir diğer önemli soru da “Kemal Kılıçdaroğlu, Haziran 2015’te yapılacak genel seçimlerde Başbakan olabilecek mi olamayacak mı?” sorusuydu. Bu soruya ankete katılanların yüzde 11′i “Olacak“, yüzde 89’u da “Olamayacak” dedi.

Peki, bu inançsızlık durumuna nasıl son verilir ve CHP nasıl iktidara taşınır?

1-) Doğru ideoloji, doğru ilkeler ve doğru örgütlenme sağlanmalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisinde şuan Parti ideolojinin ne olduğu tam olarak net değildir. Bir milletvekili ve genel başkan yardımcısının A dediğine diğer milletvekili ya da genel başkan yardımcısı B demektedir. Partinin en yetkili organı olan Kurultay tarafından kabul edilmiş olan Parti programı unutulmuştur ve hiçbir yönetici tarafından dile getirilmemektedir. Bu da parti tabanında ve vatandaşlar arasında CHP’ye olan güvenilirliği zedelemektedir.

CHP tek bir ağızdan konuşulacak bir parti konumuna derhal gelmelidir. Bunun içinde kafa karışıklığına neden olmamak için ideolojik netliğini sağlamalıdır.

1990'lı yılların başında Sovyetler birliğinin yıkılması, kapitalizm ve reel sosyalizm arasında bir “denge” politikası güden sosyal demokratların çalkantılı bir sürece girmesine neden oldu. Çünkü reel sosyalizm çökünce kapitalizm olanca hızı ile sosyal demokratların kazanım olarak elde ettiği refah devletini ters yüz etti. Sosyal demokratların kazandığı birçok sosyal güvenlik hakkı yine sosyal demokrat partiler tarafından emekçi kesimlerin ve yoksulların elinden alındı. Sosyal demokrat partilerden bu uygulamalara kızan sol gruplar partilerinden ayrılıp yeni partiler kurdular. (Örneğin Almanya’da kurulan SOL Parti) Sosyal demokratların içine girdiği bu çalkantılı süreç hala devam etmektedir. Almanya’da Sosyal Demokratların (SPD) aldığı oy oranı günümüz de %20’leri aşamamaktadır. Diğer ülkelerdeki sosyal demokrat partilerin durumları da farklı değildir.
Yönünü Avrupa sosyal demokratlarına dönen CHP’de bu çalkantılardan nasibini almaktadır.

Avrupa merkezli sosyal demokrat görüş miadını doldurmuştur. O yüzden CHP yönünü Avrupa merkezli soldan kurtarıp ülkemize daha çok benzeyen Latin Amerika soluna çevirmelidir.

Venezüella’da Chavez nasıl Bolivar düşüncesi ile sosyalizmi harmanlayıp iktidara geldiyse, CHP de kurucusu M. Kemal Atatürk’ün antiemperyalist ve aydınlanmacı düşüncesiyle solu, sosyalizmi harmanlayıp emekten ve ezilenlerden yana yeni bir ideolojik hat belirlemelidir.

2-Parti içi Eğitim

CHP'nin iktidara gelebilmesi açısından ikinci önemli konu parti içi eğitim konusudur. Cumhuriyet Halk Partisinde bugün ki yapısı ile parti içi eğitim kurumsallaşamamış ve doğru düzgün işlememektedir.
Yukarıda belirtiğim şekli ile belirlenen parti ideolojisi üstüne ülke gerçeklerimize yönelik Ekonomi, Dış Politika, Eşit Yurttaşlık, Demokratikleşme vb. konularda politikalar üretilmeli ve üretilen politikalar kitap, broşür ve elektronik ortamda bütün üyelere ulaştırılmalı ve parti içi eğitimle üyelere öğretilmelidir. Üyelerde politikaları halka iletmede ilk ağız olmalı ve tek dil kullanmalıdır.

3-Önseçim

CHP'de yaşanılan büyük bir sevgisizlik ve çekememezlik herkesin malumudur. Bu sevgisizliği gidermenin yolu parti içinde fırsat eşitliğini sağlamak ve demokratik işleyişin yolunu açmaktır.

Sağdan oy almak adına kimi bilinen sağcıları devşirerek seçimlerde Partinin adayı yapmak partili üyelerin Partilerine olan inançsızlığını artırmaktadır. Üyeler inanmadıkları üyelerin peşinden gitmek istememektedir.

Bu sorunun çözümü parti içi demokrasinin en önemli aracı olan önseçim mekanizmasıdır. Önseçim mekanizması üyelerde Partinin adil bir seçim yaptığı duygusunu güçlendirerek partiye aidiyetlerini artırır. Böylelikle yapılan önseçim sonrası seçilen adayların peşinden üyeler inançlı bir şekilde gidebilmektedir. Ankara’da önseçim yapılan Mamak’ta üyelerin canla başla çalışması sonucu oyların %40’ların üstüne çıkması da bunun en güzel örneklerinden biridir.

Oysa ön seçime girmeden, partide hiç emek harcamadan bir yerlere gelenler kolay yoldan partiyi hemen terk edebilmektedir. 2011 seçimleri sonrası seçilen Salih Fırat, Emrehan Halıcı ve Emine Ülker Tarhan’ın istifaları buna örnek olarak gösterilebilir.

Üç ana başlıkta topladığımız öneriler CHP'nin iktidar yolunda dikkate alması ve yaşama geçirmesi gereken önemli konulardır. Bu eksikler giderildiğinde Cumhuriyet Halk Partisinin iktidara yürümesinin önünde hiçbir engel kalmayacaktır.

20 Kasım 2014 Perşembe

SARAYLARDA OTURANLAR VE YIRTTIK AYAKKABILILAR



SARAYLARDA OTURANLAR VE YIRTTIK AYAKKABILILAR

Dün gazetelere yansıyan bir fotoğraf karesi bütün vicdanlı insanlarımızın gözlerinden bir damla yaş dökülmesine sebep olmuştur sanırım.
Karaman Ermenek’te maden cinayetinde kaybettiği oğlunun cenaze törenine yokluktan perişan bir halde yırtık ayakkabıları ile gelen Recep Tezcan’ın fotoğrafından bahsediyorum.
Recep Baba’nın görüntüsü tıpkı eşi Ayşe Anne’nin “"Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı?” diyen sözleri gibi etkiledi milyonları.
Soma’da, Ermenek’te ve diğer bütün iş cinayetlerinde ölenlerin ölümünü kadere bağlamak kadar aptalca bir şey olabilir mi?
İnsanlarımız şunu sormuyor mu? Dünyada bizden daha fazla maden çıkaran gelişmiş ülkelerde neden insanlar böyle kazalarda ölmüyor?
AKP’nin çalışma yaşamında sistemli bir şekilde egemen kıldığı taşeron sistem sayesinde günde ortalama 3 işçimiz hayatını kaybediyor. AKP iktidarının ilk günlerinden bugüne kadar geçen 12 yılda en az 14 bin 455 işçi yaşamını yitirdi. Bilmediklerimiz ve kayıt dışı çalışanları da bu istatistiğe katarsak sayı tahminlerin çok üstüne çıkacaktır.
Bu sistemde ölen öldüğü ile kalıyor. İş cinayetlerinin önüne geçilmesi için hiçbir önlem alınmıyor. Çünkü 18. yüzyıl vahşi kapitalizmi yeniden hortladı. Kar hırsı insan hayatından, ağaçtan, böcekten, bütün canlılardan önemli. İnsanlarımız öldükçe birileri zenginliklerine zenginlik katıyor.
Dünya Bankası’nın 2012 verileri üstünden bölüşüm adaletsizliği sıralamasında Türkiye; Güney Afrika, Brezilya, Şili ve Meksika’dan sonra 5’inci en adaletsiz ülke olarak yer alıyor.
Yıllardır Japon ekonomisi bizim 5 katımız, dolar milyarderi sayımız ise onların kat ve kat üstünde bunun nasıl olduğunu bana kimse anlatamaz diyordum. 21. Yüzyılda Kapital’in yazarı Thomas Piketty de bu sorunu dile getirmiş:Türkiye’nin Japonya’dan fazla dolar milyarderi varsa bu kesinlikle dehşet verici bir durum. Bu, servet eşitsizliğinin sadece yetenek ve inovasyonla alakalı olmadığını gösteriyor.”
Yazının başlığını Saraylar ve Yırtık Ayakkabılar olarak koydum. Önce aklıma başlık geldi sonrasını ise doldurmaya başladım.
AKP döneminde iki yırtık ayakkabılıyı hiç unutmayacağım. Birincisi, bir suikast sonucu öldürülen gazeteci yazar Hrant Dink, ikincisi ise Ermenekli Recep Tezcan.
Gelelim Saray konusuna! İnsanlarımız yoksulluk içinde yaşarken, halkın oyu ile seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın yüz milyonlarca dolar harcanarak yapılan kaçak sarayda oturmasını kim izah edebilir. Halka bunu ülkenin prestijini artırıyor diye anlatanların hiç mi yüzü kızarmıyor? Oysaki ülkenin prestiji o ülke topraklarında yaşayan insanların yaşam standartlarının yüksekliği ve mutluluğu ile ölçülür.
Son söz olarak, iki yırtık ayakkabılının hakkını sormak da bütün vicdanlı insanların boynunun borcudur.

Mahmut ASLAN-20.11.2014

18 Kasım 2014 Salı

Okumuş Adam Olamış

Yurdum insanında bir okumuş düşmanlığıdır gidiyor.Eğitimli insanlara, sırf kendi gibi düşünmüyor diye."Okumuş ama adam olamamış" deyimini kullanıp duruyorlar.Son zamanlarda daha çok duymaya başladım.Belki bu sözün kullanılması gereken insanlarımız var.Ama bu sözü söyleyenlerin genelinin cahil olması beni biraz bu konu hakkında düşünmeye ve bu kısa yazıyı yazmaya itti.
Bence bu sözün kullanılma sebebi okumuş insanların.Dünyaya farklı bir pencereden bakmasıdır. Dar ve tutucu düşüncelerden sıyrılması ve geleneksel yaşam tarzından birazda olsa kopması ve bu yaşam tarzını eleştirmesidir.
Örneğin dün akşam bindiğim dolmuşun şöförü yolda söz dalaşına girdiği karısının yanındaki bir kişiye dolmuştan inip kafa atıp ağzını dağıttığını ve olaydan beş dakika sonra polislerin onu durdurup göz altına aldığından söz edip. Şöyle devam etti: Meğer ağzını dağııtım adam Cumhuriyet Savcıymış.Polislerin olaya hızlı müdahale etmesinin sebebi buymuş.Nereden bilebilirdim adamın savcı olduğunu alnında mı yazıyor.Sonra savcı adamı dava etmiş. Bu da tutuşmuş eline çiçek almış ve özür dilemeye gitmiş yanında komserle beraber. Savcı beyde komseri azarlamış bunu buraya niye getirdin diye.Bunların ikisini de odadan kovmuş. Bunu üstüne abi bunlar okumuş ama adam olamamış deyi verdi.
Sözü söyleyen dolmuş şöförümüz taş çatlasın liseye kadar okumuş. Tipinden, davranışından ve konuşmalarından kavgacı ve zır cahil olduğu belli bir kişi.
Şimdi savcının bunu odasından kovmasından doğal bir şey olabilir mi? Okumuş ama adam olamamış denilebilir mi bu savcıya?
Velasıl kelam bu sözü kullanacak kişininde az çok pişmesi lazım.

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ