4 Mart 2016 Cuma

BEN DE SENİ TANIMIYORUM!


Tayyip Erdoğan, her yurt dışı seyahatinde ya da yola çıkmadan önce, ülke gündemini değiştiriyor.

2008 yılında Medeniyetler İttifakı toplantısına katılmak için gittiği İspanya’da: "Velev ki bir siyasî simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasî simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz? Sembollere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var? Buradaki dert başka aslında. Biz bunu çok iyi biliyoruz. Bunu maalesef takdirde zorlanıyoruz." deimişti.

Bütün bir ay ya da daha fazla zaman bu türban işini konuşmuştuk. Dünya ekonomik krizinin en derinleştiği zamanlarda…

Sonrasında siyasal İslam’ın simgesi türban, 9 yaşındaki çocuklara, kamusal görev yapan hâkimlere, savcılara ve öğretmenlerin başına geçirilivermişti.

Bir sömürgeci edası ile Afrika ülkelerine gitmeden önce de ülkenin bir bölümünde resmen iç savaş yaşanırken, (Cizre’den gelen son fotoğraflara bakmanız bunu görmeniz için yeterli) rejim siyasal İslami bir yapıya doğru hızla yol alırken, insanların alım gücü git gide azalırken Devletlu’muz, yine bir çıkış yapıp ülke gündemini değiştiriverdi. Hitler Almanya’sının, propaganda bakanına bile taş çıkaracak beceri ile ülke gündemini değiştirmede bir ustalık örneği sergiledi.

“Ben Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım, onu kabul etmek durumunda değilim. Verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum. Ortada bir gerçek var. Bu bir beraat kararı değildir, bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı Anayasa Mahkemesi’nin kararı boşa çıkacak, veyahut tahliye edilmiş bu kişiler AİHM’e gideceklerdi. AİHM’e gittiklerinde oradan alacakları netice bellidir. Bu süreç bu şekilde atılan adımlar bana göre doğru adımlar değil”

Günlerdir bu sözleri konuşup duruyoruz. Düşünebiliyor musunuz? Anayasa kurallarına göre seçilmiş, Anayasaya ve hukukun üstünlüğüne, uymak için namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş bir kişi, devletin başı, açık açık hem yeminini hem de Anayasa’nın 138 maddesini ihlal ederek suç işliyor.

YÜREKLİ BİR CUMHURİYET SAVCISI ARIYORUM

Gelin hep beraber bakalım Anayasanın 138. Maddesine:

“Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”

Son derece açık olan bu maddeyi hatırlatarak bu kişi ve günlerdir Anayasa Mahkemesi kararını tanımadığını ifade eden yancıları hakkında basın aracılığı ile suç duyurusunda bulunuyor ve bu davayı açacak yürekli bir Cumhuriyet Savcısı arıyorum.

Ayrıca meşruiyetini dayandırdığı Anayasayı tanımayan kişiyi, ben de tanımıyorum. Bu koşullarda tanımak zorunda da değilim.

ANA GÜNDEME GERİ DÖNELİM VE BU DÜZENİ DERDEST EDELİM

Muhalefet partileri yıllardır kendi gündemlerini yaratmıyor ve RTE’nin gündeminin peşine takılıp gidiyorlar. Bu konu üzerinde çok fazla durmadan ana gündeme geri dönelim. Nedir ana gündemimiz? Ülkenin bütünlüğünün ve laik, demokratik düzeninin yıkılmaya çalışılmasıdır.

Yıllardır toplumumuz çok meşhur kurbağa deneyinde olduğu gibi her şeye biraz biraz alıştırıldı. Bu süreçte eğitim dinselleştirildi, ülkenin bir bölümünün yönetimi kaybedildi. Yasama, yürütme, yargı ayırımı; yani erkler ayrılığı sistemi işlevsizleştirdi.

Bu koşullarda birinci görevimiz bu düzeni derdest etmektir.

Kısaca devrimdir.

Devrim için ileri…

MAHMUT ASLAN
    3 MART 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ