5 Nisan 2016 Salı

SPOTLİGHT FİLMİNDEN KARAMAN’A

Bu yıl Oskar ödül törenleri, siyahi oyuncuların hiçbir dalda aday olamaması ile gündeme geldi. Birçok oyuncu ve yönetmen Oskar’ı protesto etti.

Bu yıl; hem “En İyi Film” hem de “En İyi Özgün Senaryo” Oscar’ını almayı “Spotlight” filmi kazandı. Yapılan protestoların sonuca herhangi bir etkisi olmadı.

 Film, gerçek bir olaydan esinlenme ve bize çok tanıdık gelen bir olayı işliyor: The Boston Globe gazetesinin, “Spotlight” adlı araştırma biriminin, Kilisiye giden çocuklara, rahiplerin yaptığı; tacizin, istismarın, tecavüzün gün ışığına çıkarmasını anlatıyor ve bu çocukların yaşadıkları tramvayı da.

Kilisenin, devletin derinlikerine nasıl nüfuz ettiği ve birçok şeyi  nasıl sümenaltı  edebilme gücü de  filmin diğer bir önemli ögesi.

Cinsel istismara uğrayan çocuk ve ailelerin, başlarına gelen olayı gizlemeleri, genel ve  belirgin davranış olarak ortada durmaktadır. Akabinde, gazetenin bu olayları araştırması ve yazı dizisinin yayınlamasından sonra, toplum üstündeki psikolojik baskı kırılarak, yüzlerce vakanın ortaya çıkması sağlanıyor.

Tam bu dönemde,  Karaman’da Ensar Vakfında  kırk beş öğrenciye yapılan cinsel istismar gün yüzüne çıktı. Kanımızı en çok donduran ise ailelerin on bin Türk Lirası alarak, suç duyurusunda bulunmaması ve bu olayın üstüne gitmemeleri oldu sanırım.

Hürriyet Gazetesinden Cansu ÇAMLIBEL’in Spotlight ekibinin kilit ismi gazeteci Michael Rezendes’le yaptığı röportajda, bu noktaya değinilmiş ve  sorunun nasıl aşılacağı konusunda  Rezendes, görüşünü söyle ifade etmişti:
“Madem aileler konuşmuyor, o halde savcının elindeki belge ve kanıtlar çok önemli. Türk gazeteciler mutlaka savcıyı kendilerine elindeki tüm kanıtları göstermeye ikna etmeli. Elbette savcı devam eden bir davada kayıtları basınla paylaşamayacağını söyleyebilir.
‘Devam eden dava süreci’ söylemi… Burada da söylerler bunu. Ama bir noktada savcı mahkemeye delil sunmak zorunda kalacak. İşte hikâye de zaten orada. Peşinde olduğumuz çocukların tacize uğradığını gösteren belgeler.”
Bakalım, ülkemizde bu işi takip edecek ve olayı sonuna kadar araştırarak çözecek bir savcı var mı? Hep beraber yaşayıp göreceğiz.

NEDEN DİN KURUMLARINDA BU TÜR OLAYLAR YAŞANIYOR?
Karaman’da yaşanan olayın ortaya çıkmasının ardından, çok sayıda buna benzer haber, ülke gündemine girmeye başladı. Bunlardan birkaçına  bakacak olursak:
“Gazeteport tarafından yapılan habere göre, FBI'ın çok sayıda çocuk pornosu videosu bulundurduğu için yakalattırdığı Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve İlahiyat Profesörü Hüseyin Sarıoğlu'nun, cinsel istismar vakalarıyla gündeme gelen Ensar Vakfı ile bağı olduğu ortaya çıktı.”
“Birgün'denSerbay Mansuroğlu'nun haberine göre Bursa’nın Osmangazi ilçesinde 35 yaşındaki dinci eğitim sendikası Eğitim Bir Sen üyesi bir öğretmenin 14 yaşlarındaki 5 kız öğrencisine uygunsuz fotoğraflar ve cinsel içerikli mesajlar gönderdiği ortaya çıktı.”
“Malatya'da kendilerine konferans salonu verilmediği için AKP ile arası açılan Furkan Vakfı'nın lideri Alparslan Kuytul, Ensar Vakfı'ndaki tecavüz skandalı için "Her cemaatte vardır. Hz Muhammed'in cemaatinde de vardı" dedi.”
Görüldüğü gibi bu tür sapık ilişkilerin içine girenlerin hep aynı kaynaktan çıkması tesadüf mü? Bunun sebebi de karma eğitimden geçmiş olmamaları olabilir mi?  Kızlı erkekli okumayanların, farklı cinsel arayışlara, başka yönlere sapmaları kaçınılmaz olabilir mi?
Evet,  Turan Dursun’un yazdıklarını da anımsamak kaçınılmaz oluyor: Dursun, kendi yaşamından bir bölümü anlattığı Kulleteyn kitabında, medrese eğitimi sırasında erkek öğrencilerin yaşadıklarını gözler önüne seriyordu.
 “Spotlight” filmden öğrendiğimize göre, dünya genelinde Kiliselerde tacizci rahip  % 6 oranındadır.
Medrese  ve dini programlı eğitim kurumlarında bu oranın ne kadar olduğunu bilmiyoruz; ancak kliseden bir kıyaslama yapmak mümkün olabilir ve bundan az  olmaması,  ülkemizde yaşanan  son olaylardan da gözlemlenebilir.
Michael Rezendes, röportajın devamında, dini kurumlarda böyle olayların yaşınmasını şu üç unsura bağlıyor :
“Farklı bir dine mensup din adamlarının karıştığı cinsel taciz üzerine çalıştınız ama sonuçta Amerika’dakiler de Türkiye’dekiler de ya din adamı ya da dini duyguları kuvvetli kişiler…  Bence bu bağlantıyı yaratan 3 unsur var; sorgulanmayan bir hürmet, otoriteye itaat ve gizlilik. Ana karakteri bu unsurdan oluşan bir ilişki tacize elverişli bir ortam yaratıyor. İslamiyeti değil ama tacizin yaşandığı diğer bazı dinleri inceleme fırsatım oldu. Mesela Ortodoks Yahudilerde de çocuk cinsel tacizi yaygın ve önemli bir sorundur. Buralardaki dinamik tamamen itaat eden ve otoriteyi hiç sorgulamayan kişiler üzerine kurulu. Dolayısıyla da bu kişiler meselenin örtbas edilmesine çok uygun bir ortam yaratmış oluyor. Herkes ağız birliği etmişçesine o ilişkideki otoriteyi sorgulamaktan kaçınırsa biz de hiçbir zaman gerçeğe ulaşamayız. Bizim Spotlight ekibi olarak çıkardığımız en büyük ders şu; otoriteyi daima sorgula!”

LAİK BİLİMSEL EĞİTİM ŞART
“Otoriteyi daima sorgula” lafından yola çıkarsak ülkemizde işimiz zor görünüyor.
Çünkü iktidardaki AKP iktidarı 14 yıl boyunca sorgulamayan bireyler yetiştirmek için eğitim sisteminin altını üstüne getirdi. Felsefe, mantık, resim, müzik gibi dersler nerdeyse müfrettan kaldırıldı; yerlerine  din ağırlıklı dersler konuldu..
Mücadelemiz tam da bu noktada başlıyor.
Yeniden; laik ve bilimsel eğitim mücadelesi vermenin tamda zamanıdır. Bu karanlık ortamdan kurtulmanın tek yolu da buradan geçmektedir.
Haydi mücadeleye…

Mahmut Aslan
telgrafhane.org/01.04.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ