26 Eylül 2012 Çarşamba

TELGRAFHANE

TELGRAFHANE 
Uyuyamayacaksın
Memleketinin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o eski sen değilsin
Sen simdi issiz bir telgrafhane gibisin,
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketinin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku girmez ki
Uyumayacaksın
Bir sis cani gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın.





                                                      MELİH CEVDET ANDAY

DİL BAYRAMI


DİL BAYRAMI

Yazıma başlamadan önce Türkçemizi yüzyıllarca önceden günümüze taşıyan ozanlık geleneğinin son temsilcilerinden “Bozkırın Tezenesi” Neşet Ertaş’ı kaybetmenin büyük üzüntüsü içinde olduğumu belirtmek isterim. Yakınlarına ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Neşet Ertaş yazdığı ve kendine has üslubu ile çalıp, söylediği türkülerle, tıpkı Yunus, Karacaoğlan, Pirsultan gibi yüzyıllarca bu toplumun belleğinde yaşamaya devam edecektir. Ruhu şad olsun.
Bugün Dil Bayramının 80. yılı.
İnsanlar arasında duygu, düşünce ve inanç birliğini oluşturan, toplumsal yapıyı güçlendiren, geçmişle gelecek arasında ortak bağ kuran en önemli yapı taşı dildir. Türkçemiz, tarihimizin, kültürümüzün, ulusal değerlerimizin korunarak, kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan temel zenginliğimizdir.
Dil’in önemini vurgulamak için bakın Konfüçyüs ne demiş:
" Bir ülkenin yönetimini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç kuşkusuz dilini gözden geçirmek olurdu. Çünkü dil kusurlu ise, sözcükler düşünceyi iyi ifade edemez. Düşünce iyi ifade edilmezse, görevler ve hizmetler gereği gibi yapılamaz. Görevin ve hizmetin gerektiği gibi yapılamadığı yerlerde adet, kural ve kültür bozulur. Adet, kural ve kültür bozulursa adalet yanlış yollara sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir!"
Ülkemizde ki birçok hukuksuzluğu gördükçe bu sözün doğruluğuna hak vermemek elde değil.
Bundan 80 yıl önce İstanbul’da Dolmabahçe Sarayında Birinci Türk Dil Kurultayı toplandı. Türkçenin gelişmesi, özleşmesi, zenginleşmesi yolunda Türk Dil Kurultaylarının çok önemli yeri vardır. 1933’ten başlayarak Dil Bayramının bir dizi etkinliklerle kutlanmasına başlanmıştır. Derneğin Kurucu ve Koruyucu Başkanı Atatürk de her 26 Eylülde verdiği demeç ya da yayımladığı iletilerle dil çalışmalarına katkıda bulunanları kutlayarak onları yüreklendirmeyi sürdürmüştür.
Dil Devrimi, dilbilimcilerin belirttiği gibi, doğrudan dilin gelişmesiyle ilgilidir. Devrim süreciyle yüzyıllarca Türkçenin unutulan sözcükleri kullanılır olmuş, işletilemeyen ek-kök ya da gövdeleri işlerlik kazanmış, böylece dilimiz, Mustafa Kemal’in de belirttiği gibi “bilinçle” ele alınmıştır.
Büyük coşku ve umutlarla başlatılan Dil Devrimi'nin ardından, bugün dilimizin karşı karşıya bulunduğu sorunlar üzüntü vericidir.
Gelişmiş toplumlar, bilim, sanat ve uygulayımda (teknikte) attıkları her adımı, yeni sözcüklerle, yeni kavramlarla adlandırmışlardır. Bu yeni buluşlara birkaç istisna dışında yeni sözcükler ve kavramlar bulamamız dilimize birçok yabancı kavramın girmesini sağlamıştır.
Dilimizdeki yabancı sözcüklerin sayısının artması, dilin kullanımında yapılan yanlışların süreklilik kazanması, bireylerin zamanla bu yanlışları doğru gibi algılayarak benimsemesine yol açmakta, dilin özüne zarar vermektedir.
M. Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Bunun için de siz Türkçe ve Türkiye sevdalılarına büyük görev düşmektedir. Bu satırların okuyucuların bu bilinçle dillerine gerekli özeni göstereceklerini düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerimle hepinizin 80.Dil Bayramı kutlu olsun.

11 Eylül 2012 Salı

4+4+4’e Karşı Omuz Omuza Mücadele


AKP hükümetinin, toplumun geniş kesiminin bütün itirazlarına ve mecliste muhalefet milletvekillerinin gösterdikleri bütün mücadeleye rağmen “tekme, tokat” yasalaştırarak yürürlüğe koyduğu 4+4+4 kademeli eğitim uygulaması, tüm sorunları ve geleceğimizi hedef alan tehditleri ile dün başlamıştır.

4+4+4 kademeli eğitim uygulaması Başbakan’ın “dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” açıklaması ile somutlaşmıştır. Bu proje ile yapılamak istenen cumhuriyetin fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirme projesi yerine, sorgulamayan dindar ve kindar yeni nesiller oluşturmaktır.

Başta milyonlarca öğrenci olmak üzere, toplumun tüm kesimlerini yakından ilgilendiren 4+4+4 kademeli eğitim düzenlemesinin yasalaşması, eğitim sisteminin ticarileştirilmesi ve eğitimin dinselleştirilmesine ilişkin süreçlerin de en büyük adımları olarak bugün karşımızdadır.

4+4+4 Eğitim sistemi henüz zihinsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik açıdan ilkokula hazır olmayan 5–5,5 yaşındaki çocuklarımızın zorla okullara göndermektir. Çocuklarını bu kadar küçük yaşta okula göndermek istemediği için rapor alan velilere Başbakan “66 aylık çocukları okula göndermeyen aileler benim çocuğum geri zekâlı diyor” açıklamasını yaparken intihalci bakanı Dinçer ise, “Normal vatandaşlar bizi destekliyor. 66 aya itiraz edenler PKK yanlısı ve laik kesimler” demektedir. Bu açıklamalar bilimsel gerçekleri bir kenara bırakırken ve toplumu kutuplaştırmaktadır.

Yıllardır bilimsel eğitim veren güzide eğitim kurumlarını imam hatibe çevirmek istemektedir. Kendi torunlarını Fransız okullarına gönderen AKP Muğla Milletvekili Ali Boğa, 4+4+4 sistemiyle birlikte bütün okulları imam hatibe dönüştürme şansı yakaladıklarını da açıkça söylemiştir

Osmanlı İmparatorluğunun çöküş dönemlerinde de ikili bir eğitim sistemi mevcuttu. Bu ikili eğitim kurumunun ilki bilime-fenne dayanan batı tipi mektep(okul) diğeri ise hurafelerle dolu sorgulayan nesiller yetişmesini önleyen ezberci eğitim kurumu medreselerdi.3 Mart 1924 yılında çıkarılan 3 devrim yasasından biri olan “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile eğitimde ikiliğe son verilmiştir. Bu yasanın kabulünden bir süre sonra “Türkiye'de sadece Müslüman vatandaşların olmadığı, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının da dinsel gereksinmeleri ve vicdan özgürlüğü olduğu” düşünülerek; ilkokul programından Kur’an dersleri, ortaokul ve lise programından da din, Arapça ve Farsça dersleri çıkarılmıştır. İşte yeni eğitim düzeni ile küçük yaşta çocuklara sözde seçmeli Kur’an ve Arapça dersleri konularak 3 devrim yasasından biri olan Tevhid-i Tedrisat kanunu da apaçık delinmektedir.

Öğretim birliğine son vererek, medrese-mektep ikilemini günümüze taşımak isteyen, kız çocuklarımızı eve kapatarak, çocuk gelin sayısını artıracak, kindar ve dindar nesiller yetiştirecek, dinci ve ırkçı eğitim anlayışına karşı olanca gücümüzle her yerde kaşı durmalıyız.11.09.2012-Ankara

6 Eylül 2012 Perşembe

Ali Demir Yeter Artık!


Ali Demir Yeter Artık!
ÖSYM’nin son iki yılda yaptığı onlarca sınavda hata yapıldı, sorular çalındı, belli yerlere sınav kitapçıkları önceden verildi. Dile kolay onlarca hata.
Yapılan hatalar yüzünden milyonlarca yurttaşımız zarar gördü.
Son bir hafta içinde iki sınav rezaleti ile daha karşı karşıya kaldık.
İlk olarak 2010 Tıpta Uzmanlık Sınavı'na (TUS) sonbahar döneminde adaylara yöneltilen sorulardan beşi yargı kararı ile iptal edildi. Bu olay 2 yıl sonra TUS sonuçlarını değiştirerek, birçok doktorun uzmanlık alanının farklılaşmasına neden oldu.
İkinci olarak CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’ın savcılığa taşıdığı olay sonucu 6 Mayıs 2012’de yapılan 1589 kişinin girdiği “Avukatlar İçin Adli Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı Yarışma Sınavı” sorularının önceden dağıtıldığı, çoğu AKP hükümetine yakın karı-koca, arkadaş, akraba isimlerin bu yolla dereceye girdiğinin tespit edilmesi ile iptal edilmek zorunda kaldı.
Yaşan bütün sınav rezaletlerinden sonra ülkemiz kamuoyunda ÖSYM tarafından yapılan sınavlara karşı büyük bir güvensizlik oluşmuştur.
Son sınavda, KPSS’ de ve daha önce şifreleme işleminde yaşananlar örgüt yapısı içinde işlenebilecek bir eylemlerdir. Artık bu eylemlilik körlerin bile görebileceği durumdadır. Ülkemizin bağımsız Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırıyoruz. Biran önce halkımızın haklarını gasp eden bu çeteyi gün yüzüne çıkarınız ve adalet önünde cezalarını almalarını sağlayanız.
Demokratik ülkelerde bir hata sonucu, o hatayı yapan kurumun başındaki kişi istifa eder. Şayet etmezse görevden alınır. Maalesef bizim “İleri Demokrasi”mizde, normal demokrasi kuralları rafa kaldırılmış durumda.
Bu sınav rezaletlerinin siyasal sorumluluğunu AKP hükümeti, yönetsel sorumluluğu ise ÖSYM Başkanı Ali Demir’dir.
Ülkenin yurtseverleri yolsuzluklara sonuna kadar bulaşmış rantçı, rüşvetçi, şifreci AKP iktidarı ile mücadele etmeye hazırdır. Yapılan ilk seçimde de böylesine kokuşmuş bir iktidarını yerinden indirmek tüm yurtseverlerin görevidir.

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ