14 Ocak 2016 Perşembe

ALEVİLER CEMEVİNE GİDİYORSA SİZE NE?

ALEVİLER CEMEVİNE GİDİYORSA SİZE NE? 
Alevilerin genel talepleri, taleplere dair AİHM kararları ve AKP’nin “İrfan Mektepleri” hakkında Telgrafhane’de yazdığım yazımla aynı gün Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Milliyet Gazetesi’nde, “Cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmesi, kırmızı çizgimizdir” deyiverdi.
Diyanet İşleri Başkanı bu sözü ile, hem AİHM kararlarını, hem de Yargıtay’ın Cemevi kararını tanımamaktadır. Yargıtay’ın Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği hakkında, tüzüğünde Cemevi yaptırmak için girişimlerde bulunulacağı yazdığı için açılan kapatma davasında verdiği karar, görmeyen gözleri aydınlatacak nitelikte nettir:
“Cemevi, Alevi-İslam inanışına sahip yurttaşlarımızın öteden beri cem ibadetini yaptıkları mekânın adıdır. Cem kelimesi, Arapça’da ‘toplanma’ anlamına gelmekte ve dini, törensel ve ritüel uygulamalarının tümünü kapsamaktadır. Öncelikle, bir mekânın ibadet yeri sayılıp sayılmamasının münhasıran o inanca tabi insanların takdirinde bulunmalıdır.”
Görmez’in bu açıklamasının ardından Diyanet'in internet sitesinin ‘Fetvalar' bölümünde "Alevi olan kişi ile evlilik caiz midir?" sorusuna, "Müslüman olanla evlenilir, olmayanla evlenilmez" yanıtının verildiği kamuoyunun gündemine geldi.
Şimdi bu sözlerin üstüne ülkede yaşayan milyonlarca Alevi’den biri olduğunuzu düşünün. Sizin verdiğiniz vergilerle haksız yere maaş alan bir kurum ve bu kurumun başkanı sizinle ilgili nefret sözcükleri etsin, ne düşünürüz?
Aleviler Camiye değil, Cemevine gidiyorsa, size ne?
Kimin kiminle evleneceği sizin işiniz mi?
Görmez Efendi, kırmızı çizgi lafları genelde savaş bürokrasisinin tanımıdır. Siz bir savaş bürokratı mısınız, yoksa din adamı mısınız?
Bulunduğumuz coğrafyada, mezhep savaşlarının yaşandığı bir dönemde, “Alevilerle evlenilmez” türü açıklamalar, ülkede inanç grupları arasındaki önyargıları derinleştirebilecek kışkırtıcı bir tavırdır. Din adamlarının görevi inançlar ve mezhepler arasında kışkırtma, ayrımcılık ve dinsel ırkçılık çıkarmak değildir. Bu tür açıklamalar suçtur, açıklama sahipleri hesap vermelidir.
GÖRMEZ SUUD’A MI ÖZENİYOR?
Yapılan açıklamalar aklımıza şunu getirmektedir. Diyanet, Şeyhülislamlığa, Görmez de Ebu Suud’luğa özenmektedir.
Ebu Suud da Alevilerle ilgili şöyle fetvada bulunmuştur:
“Kızılbaşların öldürülmeleri, diğer kâfirlerin yok edilmelerinden daha önemlidir. Örneğin Medine çevresinde kâfir çokken ve Şam henüz ele geçirilmemişken, Ebu Bekir kâfirlere saldırmayı değil, yalancı müseyleme’ye bağlı bu döneklere saldırmayı yeğlemiştir. Hazreti Ali zamanında haricilerin kırılması da böyle olmuştur. Bu kesimin kötülükleri çok büyüktür. Bunların kötülüklerini yeryüzünden silmek için çok çaba harcamak, ne gerekirse yapmak lazımdır.”
Bu fetvaya dayanarak binlerce Kızılbaş/Alevi katledilmiştir.

GÖRMEZ’İN LAİKLİKLE İLGİLİ AÇIKLAMASI

Görmez‘in Cemevleri açıklamasından önce 15 Aralık 2014 tarihinde yaptığı laiklikle ilgili açıklama ise tam bir düşünsel sefalet örneğidir. Görmez açıklaması ile dünyanın topyekun savaşlar içerisine girmesinin suçlusunu “laiklik olarak nitelemektedir.
“Fransız İhtilali’yle birlikte insanlık başka bir arayış içine girdi. İnsanlık dinlerin dışında daha seküler bir dünya kurmayı tasarladı. Fakat sekülerizm dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekun bir savaşın içine soktu. İnsanlar da bilimsel keşiflerle atom bombasını düşünebildi. Kimyasal silahları üretti ve tarihteki savaşlarda ölen bütün insanların birkaç katını modern zamanlardaki savaşlarda kaybettik. İki büyük dünya savaşı yaşandı ve şimdi üçüncü dünya savaşından söz ediliyor ve sayın Papa’nın ağzından bile böyle bir cümle dökülebiliyor.”
Anayasamızın 2. maddesinde,  Türkiye’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu tanımlanmışken bir devlet kurumu başkanı hangi cüretle böyle bir sözü söylemektedir?
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KAPATILMALIDIR!

Demokratik ve laik bir ülkede böyle açıklamalar yapan bir kurumun başkanı görevden alınırdı. Ama ülkeyi 14 yıldır Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan “sabıkalı” bir partinin yönettiği gerçeği apaçık dururken böyle bir şeyi beklemek, aymazlık olur.
Diyanet İşleri Başkanlığı'na 2015’de ayrılan 5,7 milyar liralık bütçe yetmemiş ve 700 milyon lira ek ödenek istenerek, 6,4 milyarlık bütçe ile 11 bakanlıktan fazla bütçesi olan bir yapıya dönüşmüştür. Böyle bir bütçenin dini bir kuruma ayrılması yerine, sağlık, eğitim ve bilime ayrılması gerekmektedir.
Diyanet İşleri, devlet eliyle dini düzenleyen bir kurumdur. Aslında gerçek anlamda laik bir ülkede böyle bir kurum olmaz. Laik bir devlette insanların kendi dini inançlarını, devletin ve başka toplulukların baskısı olmadan yaşamaları esastır.
Laiklik anlayışı sakat bir başkanla yönetilen ve gereksiz yere milyarca lira harcanılan Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalıdır. Bu istek, laiklik mücadelesi veren bütün dernek, kurum, kuruluş ve partilerin ana düsturu olmalıdır.

Mahmut Aslan/ 08.01.2016/ telgrafhane.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ