4 Ağustos 2016 Perşembe

“DAĞLARIN ADAMI” EMİN ÖZGÜN’ÜN ARDINDAN

“DAĞLARIN ADAMI” EMİN ÖZGÜN’ÜN ARDINDAN
1 Ağustos günü normal ve rutin bir şekilde seyrederken saat on bir sularında bir telefon geldi Artvin ellerinden. Telefondaki ses hüngür hüngür ağlayarak Emin Abi öldü dedi. İlk duyduğum an bir çığlık attım ve herkes dönüp bana baktı. Yanımdaki arkadaşım ne oluyor sakin ol diye benimle ilgileniyordu. İlk refleksi atlattıktan sonra. Hemen telefona sarıldım ortak dostumuz, Mehmet Tomanbay’ı aradım. Mehmet Hoca’da olayı doğruladığında bir an kendimi kaybettim ve ağlama krizine girdim. Kendimi tutamıyordum, göz yaşlarım sel olup akmıştı.
Hayatımda ilk defa bu kadar sevdiğim birini kaybetmiştim. Yüreğime od düştü derler ya hani tam da bu olsa gerek. Bu satırları yazarken hala o üzüntü içerimde.
Emin Ağabeyim, Başkanım, Arkadaşım, Dostum…
Dün hakka uğurladık seni, toprağa sırladık.
2004 yılında Cumhuriyet Halk Partisi içinde muhalefetin sesinin çok çıktığı bir dönem tanıştık seninle… Ankara Çankaya’da İran Caddesinde o dönemin parti içi muhalefetin toplanma merkezi halin gelen İran Caddesindeki büroda. Gençlik Kollarından bir arkadaşımla gitmiştik… Dubleks büronun alt katında toplanma masasının etrafında birkaç kişi sohbet ederken içeri biri geldi. Gümbür gümbür ve ateşli bir merhaba gençler nidası ile… O sendin, benim için ilk izlenimim ne candan adam bu oldu. Sonra konuşurken söyledin Artvin Belediye Başkanı olduğunu…
Bu olaydan sonra parti içi hareketimiz başarısız oldu ve 3 yıllık bir süre seni hiç görmedim.

Sonra 2007 yılının Ağustos ayında Tomanbay Hoca küçük bir büro tuttu Kızılay, Hatay Sokakta. Ben de üniversiteyi daha yeni bitirmiştim. O büronun sürekli müdavimlerindendim. Küçük bir büroydu ama yüreği büyük insanlar bir araya gelmiştik. Bugün bile bu bürodaki dostluklar daha da sıklaşarak devam ediyor.
Bir gün yine o gümbür gümbür sesin sahibi girdi o kapıdan. İlk tanışmamızı anlattım sana. Ne güzel gülmüş ve keyiflenmiştin o an hala gözlerimin önünde.
Sonrasında çok sık görüşmeye başladık. Yeniden bir muhalefet örgütlemeye çalıştık tabi işin sonunda yine beceremedik ama olsun dedim ya güzel dostluklar kurduk. Bu sefer hareketimizin adı CHP’de Demokratik Değişim Hareketi’ydi. Hep beraber tartışarak bulmuştuk, çokta sevmiştik. İlk örgütlenme gezimiz de senin sayende Artvin’den başladı. Güneş Artvin’den doğacak diyordun ve umut saçıyordun bize.
26 Şubat 2016 Telgrafhan.org’ta çıkan Ceratttepe’de Direnen Yiğit Artvinlileri ve Artvin’in güzelliklerini anlattığım “Direnenler Her Zaman Kazanır” başlıklı yazımında o günleri şöyle anlatmıştım:
“Artvin’e 2008 yılında dönemin Artvin Belediye Başkanı Emin Özgün’ün daveti üzerine bir grup arkadaşımla gitmiştim. Akşam uçakla Trabzon’a inmiş oradan Artvin’e araçla geçiş yapmıştık. Hopa’dan sonra aracın döne döne yüksek bir yere çıktığını hissediyordum, karanlık olduğundan pek göremiyordum ama. Gece yarısına doğru Artvin’e varmış ve direk otele geçmiştik. Sabah şehir merkezinde kaldığımız otelin camını açtığımda gözlerime inanamamıştım. Bulutlar arasında dağlar ve yemyeşil bir doğa. Bozkırın ortasında yetişmiş biri olarak bu kadar yeşil bir yeri gördüğümde buranın cennet olduğunu düşünmüştüm. Daha sonra bugün bu madenin çıkarılacağı yere yakın Kafkasör Yaylasını, Kent Ormanı’nı, o zaman inşaat halinde olan Atabarı kayak merkezini gezmiştik.”
İşte o anlattığım güzelliği görmemizin ana sebebiydi Emin Ağabey. Artvin’den çıkıp Rize, Trabzon illerinde gittik daha sonra oralarda ateşli konuşmalar yaptı partili dostlarımıza. Artvin’den her zaman o muhalefet hareketimize maddi ve manevi desteğini sağladı.
Hakkında herkesin güzel sözler söylediği yiğit insan. Bazen Karadeniz gibi hırçın ve dalgalı, bazense durgun ve düşünceli olurdu. Bir de tatlı tatlı söverdi. Onun sövmeleri kimseye dokunmazdı.
Tatlı tatlı sövmelerinden bahsetmişken Emin Ağabeyin arkadaşlarından önceki Ardahan Posof Belediye Başkanı Şükrü Bozyiğit taziye evinde onunla yaşadığı güzel bir anıyı sizinle paylaşmak istiyorum: “ Emin’i ziyarete gittim, arabası ile bizi Kafkasör’e götürüyordu. Aradan çöpe elektrik süpürgesinin torbasını çırpan kadını gördü. Birden arabayı durdurdu ve arabadan indi. Kız oruspu bugün Pazar neden çöp döküyorsun deyi verdi. Ben şok oldum. Ama kadın hiç küfrü üzerine alınmadan başkanım ben cumartesi sanıyordum kusura bakmayın deyiverdi. Meğer Artvin’de Pazar günleri çöp dökülmesi yasakmış sonra söyledi bize. Kadının kendisine küfür ettiğinde niye bir şey söylemediğini sorduğumda: Benim sövdüklerim benim onları sevdiklerimi bilirler, sövdüğüm zaman mutlu olurlar deyi verdi” dedi. Bizi taziye evinde bile güldürmüştü Emin Başkanım.
Son yerel seçimlerde taşıma oylarla az farkla seçimleri kaybettikten sonra çocukları Tolga ve Beste’nin yaşadığı şehir Ankara’ya yerleşti eşiyle birlikte. Bu 2 yılda çok güzel paylaşımlarımız oldu. Kazan ilçesinin bir köyünde kendisine çiftlik yapmıştı. Artvin’in yeşile alışmıştı tabi Ankara'nın bozkırını sevememişti. O çiftlik evini yapma sebebi de buydu sanırım. Hiç ağacı olmayan boş araziyi vahaya çevirmişti. Dostlarını da her fırsatta oraya götürürdü. Bir de havuz yapmıştı. Havuzu temizlemek için bir makine almıştı o makinenin çalışmasını ballandırarak anlattıktan sonra bize dönüp küçücük İsrail (tabi o başka bir tabir kullanmıştı) bunu yapmış bizim ülkede bunu yapacak bir şirket yok bok kalkınırız! Deyi vermişti. Bizi gülme krizine sokmuş o söyleyiş tarzı ile. Çiftliğinde yaptığı meşe ağacında beklettiği miss gibi kokan o rakıyı da hayatım boyunca unutmayacağım.
Çok muzip bir adamdı. Bütün yakın arkadaşları bu muzipliklerini bilirdi. Mesela yaşadığı o kazadan 2 gün önce beni çiftlik evine davet etmişti. Önceden verilmiş sözlerimden dolayı gidememiştim. Beni kıskandırmak için whatsapp’tan bir fotoğraf attı. Fotoğrafta havuza elbiseleri ile atlamıştı. Fotoğrafı görünce çok gülmüştüm. Sonra da aramıştı beni. Sevgili Mahmut (sevgili lafını ne güzel söylerdi) fotoğraf geldi mi? diye sormuştu. Ben de deldiğini dağların adamının neşeli göründüğü ve en kısa zamanda yanına geleceğimi söylemiştim. Sonradan öğrendiğime göre Tomanbay Hoca’ya beni havuza böyle it demiş ve hocam da onu öyle iteklemiş.
Ankara’ya yerleştikten sonra Mehmet Tomanbay, Ömer Özgün, Rıza Menekşe ve Vedat Tatar ile bir yürüyüş ekibi oluşturmuşlar ve hafta da üç gün ODTÜ ormanlarında yürüyorlardı. Bu yürüyüşün anılarda aramızda çok gülmemize sebep olurdu. Emin Ağabey biraz yorulunca ekiptekileri durdurup kültürfizik hareketleri yaptırıp, sonrasında da Ankara oyun havaları oynatıyormuş. Mehmet Hoca’nın dediği gibi yoldan geçen biri bizi görse kim bu deliler diye içinden geçirirdi herhalde.
Yazının başlığına Dağların Adamı diye yazmamın sebebi ile yazımı sonlandırayım. Bir şeyimize kızdığı zaman her zaman bize bağırarak, tabi bu bağırmaları da bize dokunmazdı,“ Lan ipneler ben sizin gibi şehir çocuğu muyum, ben dağların çocuğuyum, dağların adamıyım” derdi. Bizim aramız da ona dağların adamı diye seslenirdik.
Böylesine neşeli ve hayat dolu bir adamı hiç beklemediğimiz bir zamanda kaybetmek, canımızı çok acıttı. Arkasında bu kadar çok insanın ağladığı bir adam da azdır herhalde. Bütün tanıdıkların seni her zaman hatırlayacaktır.
Işıklar içinde uyu Dağların Adamı…
Mahmut Aslan-04.08.2016

3 Ağustos 2016 Çarşamba

DİRENENLER HER ZAMAN KAZANIR!

Artvin’deki halkın direnişi son bir haftadır ülkemizin gündeminde kaldı. Cerattepe’de yapılacak maden aramasına karşı bütün şehir ayağa kalktı.
Peki, Artvin halkı bir maden aramasına neden bu kadar direnç gösterdi? Polis ve asker gazına, copuna karşı neden dimdik durdu?
Artvin’e 2008 yılında dönemin Artvin Belediye Başkanı Emin Özgün’ün daveti üzerine bir grup arkadaşımla gitmiştim. Akşam uçakla Trabzon’a inmiş oradan Artvin’e araçla geçiş yapmıştık. Hopa’dan sonra aracın döne döne yüksek bir yere çıktığını hissediyordum, karanlık olduğundan pek göremiyordum ama. Gece yarısına doğru Artvin’e varmış ve direk otele geçmiştik. Sabah şehir merkezinde kaldığımız otelin camını açtığımda gözlerime inanamamıştım. Bulutlar arasında dağlar ve yemyeşil bir doğa. Bozkırın ortasında yetişmiş biri olarak bu kadar yeşil bir yeri gördüğümde buranın cennet olduğunu düşünmüştüm. Daha sonra bugün bu madenin çıkarılacağı yere yakın Kafkasör Yaylasını, Kent Ormanı’nı, o zaman inşaat halinde olan Atabarı kayak merkezini gezmiştik. Bundan sonra birkaç kere daha Artvin’i gezme olanağı buldum ve her gezimde daha fazla hayran kalarak Ankara’ya dönüş yaptım.
Gezilerimden ve okuduklarımdan öğrendiğime göre Artvin’in bu bölgesi Türkiye'nin hatta dünyanın en zengin bitki örtüsüne sahip noktalarından ve kuşların göç güzergâhlarından biriydi.
50 BİN AĞAÇ KESİLMESİ ve HEYELAN TEHLİKESİ
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin raporuna göre (TMOBB) bu alanda madencilik faaliyeti yapılması halinde 50 bin ağaç kesilecek.
Yani böyle güzelim bir doğa yok edilecek ve bir dönem için birileri zengin edilecek.
Bu kadar ağacın kesilmesi durumunda heyelan tehlikesi de var. Bu bölge Artvin çorağına doğru sürekli kayıyor. Oradaki ormanlık bölge bu kaymayı önlüyor. Bilim adamları, bu ormanlara dokunulduğunda heyelanın tutulamayacağını söylüyorlar.
Her ne kadar milletin a. koyacağını söyleyen Mehmet Cengiz, şirketinin bakır madeni çıkaracağını söylese de o bölgeden altın çıkarılacağı uçan kuşun bildiği bir gerçektir. Siyanürle altın çıkarılması yer üstündeki doğal güzellikleri sadece yok etmeyecek yer altı su kaynaklarının bulunduğu alanı da zehirleyecektir.  Madencilik faaliyeti yürütülecek saha, içme suyunun sağlandığı kaynağa çok yakındır. Son 20 yılda kişi başına düşen yıllık su miktarının 4000 metreküpten 1500 metreküpe düşmesiyle ülkemiz ‘su kıtlığı yaşayan ülkeler’ arasına girmiştir. Sermayenin siyanürü, bir avuç kar için insanları, doğayı ve oradaki canlı yaşamını zehirleyecektir.  Sermayenin siyanür zehri, Artvin’in akciğerlerini zehirleyecektir.
Artvin’li çok sayıda dostum var, hepsi de tepeden tırnağa bilinçli, yurtsever insanlardır. Bilinç seviyesi bu kadar yüksek bir yerde onların şehrini ve doğasını yok etmeye çalışırsanız böylesine bir direnişi her zaman gösterirler. Mehmet Cengiz gibilere de pabuç bırakmazlar.
Her ağzını açtıklarında ileri demokrasiden bahsedenler şunu unutmamalı demokrasinin en önemli koşullarından biri o yörede yaşananların onayının alınmasıdır. Yerel halkın onayını almamış hiçbir ekonomik faaliyetin kabul edilmesi beklenemez. Madencilik sektörüne ilişkin alınacak kararlarda da ilgili yöre halkının katılımı ve onayı sağlanmalıdır.
Artvin halkının gösterdiği direniş tüm Türkiye’yi cesaretlendirdi. Tüm ülkeden bu direnişe destek geldi. Artvinli bir dedenin gaz fişeğini polislere gösterip "Neden?" diye sorduğu anın fotosu ve halkın tüm şehrin sokaklarını doldurup cep telefonlarının ışığı ile verdikleri görüntü direniş tarihimizdeki muazzam yerini şimdiden aldı.
Tüm direnişlerin sonunda olduğu gibi bu direniş kısmı olarak bir sonuç vermişti ve bizzat Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ‘Hukuksal süreç bitene kadar çalışmalar duracak’ sözü verilmişti…
Ama bölgeden gelen haberler bu sözün çiğnendiğini gösterir nitelikte:
Cerattepe’de madencilik faaliyetleri sürdürülüyor. Maden şirketi çalışmaları durdurmak bir yana, Davutoğlu ile Artvinlilerin görüştüğü süreçte yer tahsisi işlemini gerçekleştirdi. Şirket, jandarma ekiplerinin güvenlik sağladığı alanda çalışmalarını sürdürüyor.
Sözünü çiğneyenlere bir hatırlatma,
Dünya tarihe bizi bunu öğretti size de öğretecek, “Direnenler her zaman kazanır!”
26.02.2016-Ankara
 
Mahmut Aslan

telgrafhane.org

2 Ağustos 2016 Salı

Darbeden Canlı Yayın

15 Temmuz akşamı Antalya’dan Ankara’ya dönmek için otobüse bindiğim anda yanımda bulunan gazeteci arkadaşım Ankara’da savaş uçaklarının uçtuğunu ve İstanbul’da köprünün kapatıldığını söyledi. O anda şaka yapıyor sandım. Sonrasında araç içindeki televizyonu açtığımızda darbe girişiminin gerçek olduğunu gördük.
Cumhuriyet tarihide ilk defa bir darbeyi canlı yayından izliyorduk.
Arkadaşlarıma facebook üzerinden “Darbeden canlı yayın” notunu düştüm. Aklıma Chavez’e 2002 yılında yapılan darbenin anlatıldığı“Devrimden Canlı Yayın” filmi/belgeseli gelmişti. O darbe girişimi sokaklara dökülen halk engellemişti.
O gece uzun bir süre RTE televizyonlarda görülmedi. Sonra facetime üzerinden CNN Türk’e bağlanarak halkı sokaklara çağırdı.
Peki…
Gerçekten sokaklara dökülen, hatta gariban askerleri linç ederek öldüren o kitle mi önlemişti darbe girişimini? Bakmayın siz meydanlardan devlet büyüklerinin demokrasiyi koruyan, darbeyi önleyen kitleler diye halk yığınlarına seslenmelerine. Aslında olan FETÖ/PDY militan askeri gücünün kalkışmasına destek vermeyen emir komuta zinciri içindeki askerlerin darbeyi durdurmasıydı.
BUGÜNLERE NASIL GELİNDİ?
Yıllardır bu satırların yazarı da dâhil olmak üzere bütün cumhuriyetçi, laik, solcu, Kemalist, yurtsever kitleler Fethullah Gülen örgütlenmesinin devlet içinde güçlendiğini yazdı ve bulunduğu her ortamda söyledi. 2001 yılında Zübeyir Kındıra’nın yazdığı“Fethullah’ın Copları” ve 2002 yılında ise Fettullahçılar tarafından katledilen Necip Hablemitoğlu’nun “Köstebek” kitabı bu gelişmeleri çok açık ve net kamuoyu ile paylaşmıştı.
O günler bunları söyleyenler tu kaka ediliyor ve devlet kademelerinden uzaklaştırılıyordu. Hoca Efendilerine söz söylenmesi âdete suç unsuru taşıyordu.
Aklıma Adıyaman’ın Gerger ilçesinde Gerger Fırat gazetesi sahibi Hacı Boğatekin’in “Feto ile Apo” başlıklı başyazısı nedeniyle Gerger Cumhuriyet Başsavcılığı’nca gözaltına alınması ve tutuklanma talebi ile mahkemeye sevk edilmesi geldi.
Oysaki o dönemde FETÖ/PDY (Paralel Devlet Yapılanması) örgütlülüğünün yanında durmak ticarette iş yapmak, devlette liyakatsız işe başlamak ve yükselmek demekti.
Yıllarca okuyup bir yere gelmek için emek veren birçok kişinin hakkı gasp edilerek bu örgütlenmenin üye ve sempatizanları Kamu Personeli Seçme Sınavı/ Yabancı Dil Sınavı/ Askeri Liselere Giriş Sınavı/ Polis Kolejine Giriş sınav sorularını ve çözümlerini alarak hiç hak etmedikleri yerlere taşındılar. Darbe girişimde bulunan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın yaveri Yarbay Levent Türkkan’ın açıklamaları da bunun en önemli kanıtlarından biridir:
“Babam çok fakir bir çiftçiydi. Fethullah Gülen Cemaati ile ilk defa ortaokul döneminde tanıştım. Ortaokulda cemaatin abileriyle tanıştım. Ben subay olmak istiyordum. 1989 yılında Işıklar Askeri Lisesi’nin sınavlarına girdim. Bana sınav olmadan önceki gece yarısı getirip soruları verdiler. Şıkların üzerine cevaplar işaretlenmişti.”
Gülen Cemaati örgütlenmesinin arkasında 1947’den beri (Truman Doktrini) bu ülkenin her işine karışan emperyalist ABD’nin olmaması beklenemez herhalde. Dünya’nın çeşitli yerlerinde okullar açmasının arkasında da bu desteğin olduğu açık. Rusya ve Özbekistan Gülen Okullarını bu gerekçe ile kapatıp ülkelerinden eğitim çalışmalarını engellemiştir.
Fethullah Gülen’in 35 yıl sağ kolu olan Nurettin Veren bir söyleşisinde Gülen’in Amerika ilişkisini söyle anlatmaktadır:
“Gülen, Amerika’nın gücünü kullanıp daha fazla hizmet edileceği yönünde mesajlar veriyor. Amerika’ya dost olmak, sırtımızı dayamak, bizi daha emin kılar. Dolayısıyla Türkiye’de de askerden ve rejimden gelebilecek tehlikelere karşı sırtımızı güçlü bir yerlere dayamış oluruz” deyip, cemaate fısıltı şeklinde brifingler vererek, empoze ediyor. Cemaat, farkında olmadan Amerikan conisi gibi kullanılıyor şu anda.”
Bunların dışında ABD’nin Fethullah desteğinin en büyük göstergesi de herhalde hakkında çıkan kasetlerinden sonra ülkeyi terkedip 1999’dan beri Pennsylvania eyaletindeki Pocono Dağı eteklerinde yer alan çiftlikte yaşamasıdır.
1999 yılında ülkeyi terk etmek zorunda kalan bir kişi ve onun örgütlüğü bugün ülkede darbe teşebbüsünde bulunuyorsa sanırım bunun en büyük ortaklarından biri 14 yıldır ülkeyi yöneten AKP’den başkası değildir herhalde.
Bazı şeyleri açık net konuşmanın zamanı geldi ve geçti. Bugün karşı karşıya gelmiş olsalar da FETÖ/PDY örgütlenmesinin tarihinde en güçlendiği dönem AKP’nin iktidarının güçlü olduğu dönemdir. O yüzden darbe ile mücadele açıklamaları yapan AKP iktidarına sözümüz bu mücadelenin en çok kendi içlerine bakarak yapılacağıdır.
Sanırım devlet kurumlarına bundan sonra liyakat gözetmeksizin cemaat, tarikat, hısım- akraba, hemşeri ilişkileri ile de atama yapılmacağını öğrenmiş olmalısınız.
TSK’ya BALYOZ
Ergenekon, Balyoz gibi davalarla Kemalist subaylar ordudan tasfiye edilerek yerlerine yukarıda da yazıldığı gibi liyakatsız askerler getirilmişti. Bu sayede de TSK’ya balyoz indirilmiş ve darbenin alt yapısı hazırlanmıştı. Balyoz davasında yaşananlar ise hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.
Sosyal medya üzerinden her şeyi bilen analistlerimiz darbe girişiminin RTE tarafından yapılan bir oyun olduğunu yazarken Fethullahçı bir kalkışma olduğunu yazdım. Çünkü Yüksek Askeri Şura yaklaşıyordu ve aylar öncesinden, hatta yıllar öncesinden gazetelerde Fettullahçıların bu YAŞ toplantısında temizleneceği yazılmıştı.
Cumhuriyet gazetesi savunma muhabiri Sertaç Eş 19 Mayıs 2015 tarihinde “TSK içindeki cemaatçi yapılanmaya dair soruşturma için MİT’in Genelkurmay’a 1200 kişilik bir liste gönderdiği belirtiliyor. Listede ağırlığı Kara Kuvvetleri personelinin oluşturduğu ve aralarında iki generalin de bulunduğu öğrenildi.” diye haberleştirmişti. Bugün olanlara şaşıranların gündemden bihaber olduğunun kanıtı da bu haberin bugün bile televizyondan konuşanlar tarafından refere edilmemesidir.
Bu nedenle son yaşananlar Fethullahçı yapının halk deyimi ile ya herro ya merro diyerek darbe yapmaya çalışmasıdır. Cumhuriyet tarihinde ilk defa meclisin bombalanması ve asker tarafından halka ateş açılması ise cemaat mantığının bir ürünü olan imamın söylediklerini yaparak cennete gitme düşüdür. Bu zihniyetin İŞİD’ten ne farkı vardır?
Bu kadar açık bir kalkışmadan da önceden haber alınmaması hatta enişteden öğrenilmesi ise insanın kafasında garip soruların oluşmasına sebep olmaktadır. Bu durum da bir başka yazının konusu olabileceğe benzemektedir.
Yazıya Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi’nin darbe girişimi sonrası yayınladığı “Karanlığa Teslim Olmayacağız” bildirgesinin son bölümü ile son verelim:
“Cumhuriyete, demokrasiye tüm iyi niyetiyle sahip çıkmaya çalışan halkımıza sesleniyoruz;
Askeri vesayet, darbeci zihniyet ve FETÖ örgütlenmesi nasıl Cumhuriyet düşmanıysa, AKP de Cumhuriyet düşmanıdır. Ülkemizitarikatlar ve cemaatler iktidarına teslim etmişler, ardından çıkarları uğruna maceradan maceraya sürüklemişlerdir.
Halkımız bu karanlığa mahkûm değildir. Ülkemizin ilerici birikimi ne bir günde sıfırlanır ne de teslim alınır.
Biz inanıyoruz; gelecek güzel ve aydınlık günler ellerimizdedir. Ülkemizin aydınlık birikimine güveniyoruz. Bu birikim er ya da geç ülkemizi karanlığa sürükleyen, dini egemen kılmaya çalışan, darbeye niyetlenen ya da bedelini halkımıza ödetmeye çalışan tüm taraflardan hesap soracak, aydınlık, eşit ve özgür bir ülke kuracaktır.
Siz de inanın!”
27 Temmuz 2016- www.yakinplan.com

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ