2 Ağustos 2016 Salı

Darbeden Canlı Yayın

15 Temmuz akşamı Antalya’dan Ankara’ya dönmek için otobüse bindiğim anda yanımda bulunan gazeteci arkadaşım Ankara’da savaş uçaklarının uçtuğunu ve İstanbul’da köprünün kapatıldığını söyledi. O anda şaka yapıyor sandım. Sonrasında araç içindeki televizyonu açtığımızda darbe girişiminin gerçek olduğunu gördük.
Cumhuriyet tarihide ilk defa bir darbeyi canlı yayından izliyorduk.
Arkadaşlarıma facebook üzerinden “Darbeden canlı yayın” notunu düştüm. Aklıma Chavez’e 2002 yılında yapılan darbenin anlatıldığı“Devrimden Canlı Yayın” filmi/belgeseli gelmişti. O darbe girişimi sokaklara dökülen halk engellemişti.
O gece uzun bir süre RTE televizyonlarda görülmedi. Sonra facetime üzerinden CNN Türk’e bağlanarak halkı sokaklara çağırdı.
Peki…
Gerçekten sokaklara dökülen, hatta gariban askerleri linç ederek öldüren o kitle mi önlemişti darbe girişimini? Bakmayın siz meydanlardan devlet büyüklerinin demokrasiyi koruyan, darbeyi önleyen kitleler diye halk yığınlarına seslenmelerine. Aslında olan FETÖ/PDY militan askeri gücünün kalkışmasına destek vermeyen emir komuta zinciri içindeki askerlerin darbeyi durdurmasıydı.
BUGÜNLERE NASIL GELİNDİ?
Yıllardır bu satırların yazarı da dâhil olmak üzere bütün cumhuriyetçi, laik, solcu, Kemalist, yurtsever kitleler Fethullah Gülen örgütlenmesinin devlet içinde güçlendiğini yazdı ve bulunduğu her ortamda söyledi. 2001 yılında Zübeyir Kındıra’nın yazdığı“Fethullah’ın Copları” ve 2002 yılında ise Fettullahçılar tarafından katledilen Necip Hablemitoğlu’nun “Köstebek” kitabı bu gelişmeleri çok açık ve net kamuoyu ile paylaşmıştı.
O günler bunları söyleyenler tu kaka ediliyor ve devlet kademelerinden uzaklaştırılıyordu. Hoca Efendilerine söz söylenmesi âdete suç unsuru taşıyordu.
Aklıma Adıyaman’ın Gerger ilçesinde Gerger Fırat gazetesi sahibi Hacı Boğatekin’in “Feto ile Apo” başlıklı başyazısı nedeniyle Gerger Cumhuriyet Başsavcılığı’nca gözaltına alınması ve tutuklanma talebi ile mahkemeye sevk edilmesi geldi.
Oysaki o dönemde FETÖ/PDY (Paralel Devlet Yapılanması) örgütlülüğünün yanında durmak ticarette iş yapmak, devlette liyakatsız işe başlamak ve yükselmek demekti.
Yıllarca okuyup bir yere gelmek için emek veren birçok kişinin hakkı gasp edilerek bu örgütlenmenin üye ve sempatizanları Kamu Personeli Seçme Sınavı/ Yabancı Dil Sınavı/ Askeri Liselere Giriş Sınavı/ Polis Kolejine Giriş sınav sorularını ve çözümlerini alarak hiç hak etmedikleri yerlere taşındılar. Darbe girişimde bulunan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın yaveri Yarbay Levent Türkkan’ın açıklamaları da bunun en önemli kanıtlarından biridir:
“Babam çok fakir bir çiftçiydi. Fethullah Gülen Cemaati ile ilk defa ortaokul döneminde tanıştım. Ortaokulda cemaatin abileriyle tanıştım. Ben subay olmak istiyordum. 1989 yılında Işıklar Askeri Lisesi’nin sınavlarına girdim. Bana sınav olmadan önceki gece yarısı getirip soruları verdiler. Şıkların üzerine cevaplar işaretlenmişti.”
Gülen Cemaati örgütlenmesinin arkasında 1947’den beri (Truman Doktrini) bu ülkenin her işine karışan emperyalist ABD’nin olmaması beklenemez herhalde. Dünya’nın çeşitli yerlerinde okullar açmasının arkasında da bu desteğin olduğu açık. Rusya ve Özbekistan Gülen Okullarını bu gerekçe ile kapatıp ülkelerinden eğitim çalışmalarını engellemiştir.
Fethullah Gülen’in 35 yıl sağ kolu olan Nurettin Veren bir söyleşisinde Gülen’in Amerika ilişkisini söyle anlatmaktadır:
“Gülen, Amerika’nın gücünü kullanıp daha fazla hizmet edileceği yönünde mesajlar veriyor. Amerika’ya dost olmak, sırtımızı dayamak, bizi daha emin kılar. Dolayısıyla Türkiye’de de askerden ve rejimden gelebilecek tehlikelere karşı sırtımızı güçlü bir yerlere dayamış oluruz” deyip, cemaate fısıltı şeklinde brifingler vererek, empoze ediyor. Cemaat, farkında olmadan Amerikan conisi gibi kullanılıyor şu anda.”
Bunların dışında ABD’nin Fethullah desteğinin en büyük göstergesi de herhalde hakkında çıkan kasetlerinden sonra ülkeyi terkedip 1999’dan beri Pennsylvania eyaletindeki Pocono Dağı eteklerinde yer alan çiftlikte yaşamasıdır.
1999 yılında ülkeyi terk etmek zorunda kalan bir kişi ve onun örgütlüğü bugün ülkede darbe teşebbüsünde bulunuyorsa sanırım bunun en büyük ortaklarından biri 14 yıldır ülkeyi yöneten AKP’den başkası değildir herhalde.
Bazı şeyleri açık net konuşmanın zamanı geldi ve geçti. Bugün karşı karşıya gelmiş olsalar da FETÖ/PDY örgütlenmesinin tarihinde en güçlendiği dönem AKP’nin iktidarının güçlü olduğu dönemdir. O yüzden darbe ile mücadele açıklamaları yapan AKP iktidarına sözümüz bu mücadelenin en çok kendi içlerine bakarak yapılacağıdır.
Sanırım devlet kurumlarına bundan sonra liyakat gözetmeksizin cemaat, tarikat, hısım- akraba, hemşeri ilişkileri ile de atama yapılmacağını öğrenmiş olmalısınız.
TSK’ya BALYOZ
Ergenekon, Balyoz gibi davalarla Kemalist subaylar ordudan tasfiye edilerek yerlerine yukarıda da yazıldığı gibi liyakatsız askerler getirilmişti. Bu sayede de TSK’ya balyoz indirilmiş ve darbenin alt yapısı hazırlanmıştı. Balyoz davasında yaşananlar ise hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.
Sosyal medya üzerinden her şeyi bilen analistlerimiz darbe girişiminin RTE tarafından yapılan bir oyun olduğunu yazarken Fethullahçı bir kalkışma olduğunu yazdım. Çünkü Yüksek Askeri Şura yaklaşıyordu ve aylar öncesinden, hatta yıllar öncesinden gazetelerde Fettullahçıların bu YAŞ toplantısında temizleneceği yazılmıştı.
Cumhuriyet gazetesi savunma muhabiri Sertaç Eş 19 Mayıs 2015 tarihinde “TSK içindeki cemaatçi yapılanmaya dair soruşturma için MİT’in Genelkurmay’a 1200 kişilik bir liste gönderdiği belirtiliyor. Listede ağırlığı Kara Kuvvetleri personelinin oluşturduğu ve aralarında iki generalin de bulunduğu öğrenildi.” diye haberleştirmişti. Bugün olanlara şaşıranların gündemden bihaber olduğunun kanıtı da bu haberin bugün bile televizyondan konuşanlar tarafından refere edilmemesidir.
Bu nedenle son yaşananlar Fethullahçı yapının halk deyimi ile ya herro ya merro diyerek darbe yapmaya çalışmasıdır. Cumhuriyet tarihinde ilk defa meclisin bombalanması ve asker tarafından halka ateş açılması ise cemaat mantığının bir ürünü olan imamın söylediklerini yaparak cennete gitme düşüdür. Bu zihniyetin İŞİD’ten ne farkı vardır?
Bu kadar açık bir kalkışmadan da önceden haber alınmaması hatta enişteden öğrenilmesi ise insanın kafasında garip soruların oluşmasına sebep olmaktadır. Bu durum da bir başka yazının konusu olabileceğe benzemektedir.
Yazıya Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi’nin darbe girişimi sonrası yayınladığı “Karanlığa Teslim Olmayacağız” bildirgesinin son bölümü ile son verelim:
“Cumhuriyete, demokrasiye tüm iyi niyetiyle sahip çıkmaya çalışan halkımıza sesleniyoruz;
Askeri vesayet, darbeci zihniyet ve FETÖ örgütlenmesi nasıl Cumhuriyet düşmanıysa, AKP de Cumhuriyet düşmanıdır. Ülkemizitarikatlar ve cemaatler iktidarına teslim etmişler, ardından çıkarları uğruna maceradan maceraya sürüklemişlerdir.
Halkımız bu karanlığa mahkûm değildir. Ülkemizin ilerici birikimi ne bir günde sıfırlanır ne de teslim alınır.
Biz inanıyoruz; gelecek güzel ve aydınlık günler ellerimizdedir. Ülkemizin aydınlık birikimine güveniyoruz. Bu birikim er ya da geç ülkemizi karanlığa sürükleyen, dini egemen kılmaya çalışan, darbeye niyetlenen ya da bedelini halkımıza ödetmeye çalışan tüm taraflardan hesap soracak, aydınlık, eşit ve özgür bir ülke kuracaktır.
Siz de inanın!”
27 Temmuz 2016- www.yakinplan.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ