4 Ağustos 2016 Perşembe

“DAĞLARIN ADAMI” EMİN ÖZGÜN’ÜN ARDINDAN

“DAĞLARIN ADAMI” EMİN ÖZGÜN’ÜN ARDINDAN
1 Ağustos günü normal ve rutin bir şekilde seyrederken saat on bir sularında bir telefon geldi Artvin ellerinden. Telefondaki ses hüngür hüngür ağlayarak Emin Abi öldü dedi. İlk duyduğum an bir çığlık attım ve herkes dönüp bana baktı. Yanımdaki arkadaşım ne oluyor sakin ol diye benimle ilgileniyordu. İlk refleksi atlattıktan sonra. Hemen telefona sarıldım ortak dostumuz, Mehmet Tomanbay’ı aradım. Mehmet Hoca’da olayı doğruladığında bir an kendimi kaybettim ve ağlama krizine girdim. Kendimi tutamıyordum, göz yaşlarım sel olup akmıştı.
Hayatımda ilk defa bu kadar sevdiğim birini kaybetmiştim. Yüreğime od düştü derler ya hani tam da bu olsa gerek. Bu satırları yazarken hala o üzüntü içerimde.
Emin Ağabeyim, Başkanım, Arkadaşım, Dostum…
Dün hakka uğurladık seni, toprağa sırladık.
2004 yılında Cumhuriyet Halk Partisi içinde muhalefetin sesinin çok çıktığı bir dönem tanıştık seninle… Ankara Çankaya’da İran Caddesinde o dönemin parti içi muhalefetin toplanma merkezi halin gelen İran Caddesindeki büroda. Gençlik Kollarından bir arkadaşımla gitmiştik… Dubleks büronun alt katında toplanma masasının etrafında birkaç kişi sohbet ederken içeri biri geldi. Gümbür gümbür ve ateşli bir merhaba gençler nidası ile… O sendin, benim için ilk izlenimim ne candan adam bu oldu. Sonra konuşurken söyledin Artvin Belediye Başkanı olduğunu…
Bu olaydan sonra parti içi hareketimiz başarısız oldu ve 3 yıllık bir süre seni hiç görmedim.

Sonra 2007 yılının Ağustos ayında Tomanbay Hoca küçük bir büro tuttu Kızılay, Hatay Sokakta. Ben de üniversiteyi daha yeni bitirmiştim. O büronun sürekli müdavimlerindendim. Küçük bir büroydu ama yüreği büyük insanlar bir araya gelmiştik. Bugün bile bu bürodaki dostluklar daha da sıklaşarak devam ediyor.
Bir gün yine o gümbür gümbür sesin sahibi girdi o kapıdan. İlk tanışmamızı anlattım sana. Ne güzel gülmüş ve keyiflenmiştin o an hala gözlerimin önünde.
Sonrasında çok sık görüşmeye başladık. Yeniden bir muhalefet örgütlemeye çalıştık tabi işin sonunda yine beceremedik ama olsun dedim ya güzel dostluklar kurduk. Bu sefer hareketimizin adı CHP’de Demokratik Değişim Hareketi’ydi. Hep beraber tartışarak bulmuştuk, çokta sevmiştik. İlk örgütlenme gezimiz de senin sayende Artvin’den başladı. Güneş Artvin’den doğacak diyordun ve umut saçıyordun bize.
26 Şubat 2016 Telgrafhan.org’ta çıkan Ceratttepe’de Direnen Yiğit Artvinlileri ve Artvin’in güzelliklerini anlattığım “Direnenler Her Zaman Kazanır” başlıklı yazımında o günleri şöyle anlatmıştım:
“Artvin’e 2008 yılında dönemin Artvin Belediye Başkanı Emin Özgün’ün daveti üzerine bir grup arkadaşımla gitmiştim. Akşam uçakla Trabzon’a inmiş oradan Artvin’e araçla geçiş yapmıştık. Hopa’dan sonra aracın döne döne yüksek bir yere çıktığını hissediyordum, karanlık olduğundan pek göremiyordum ama. Gece yarısına doğru Artvin’e varmış ve direk otele geçmiştik. Sabah şehir merkezinde kaldığımız otelin camını açtığımda gözlerime inanamamıştım. Bulutlar arasında dağlar ve yemyeşil bir doğa. Bozkırın ortasında yetişmiş biri olarak bu kadar yeşil bir yeri gördüğümde buranın cennet olduğunu düşünmüştüm. Daha sonra bugün bu madenin çıkarılacağı yere yakın Kafkasör Yaylasını, Kent Ormanı’nı, o zaman inşaat halinde olan Atabarı kayak merkezini gezmiştik.”
İşte o anlattığım güzelliği görmemizin ana sebebiydi Emin Ağabey. Artvin’den çıkıp Rize, Trabzon illerinde gittik daha sonra oralarda ateşli konuşmalar yaptı partili dostlarımıza. Artvin’den her zaman o muhalefet hareketimize maddi ve manevi desteğini sağladı.
Hakkında herkesin güzel sözler söylediği yiğit insan. Bazen Karadeniz gibi hırçın ve dalgalı, bazense durgun ve düşünceli olurdu. Bir de tatlı tatlı söverdi. Onun sövmeleri kimseye dokunmazdı.
Tatlı tatlı sövmelerinden bahsetmişken Emin Ağabeyin arkadaşlarından önceki Ardahan Posof Belediye Başkanı Şükrü Bozyiğit taziye evinde onunla yaşadığı güzel bir anıyı sizinle paylaşmak istiyorum: “ Emin’i ziyarete gittim, arabası ile bizi Kafkasör’e götürüyordu. Aradan çöpe elektrik süpürgesinin torbasını çırpan kadını gördü. Birden arabayı durdurdu ve arabadan indi. Kız oruspu bugün Pazar neden çöp döküyorsun deyi verdi. Ben şok oldum. Ama kadın hiç küfrü üzerine alınmadan başkanım ben cumartesi sanıyordum kusura bakmayın deyiverdi. Meğer Artvin’de Pazar günleri çöp dökülmesi yasakmış sonra söyledi bize. Kadının kendisine küfür ettiğinde niye bir şey söylemediğini sorduğumda: Benim sövdüklerim benim onları sevdiklerimi bilirler, sövdüğüm zaman mutlu olurlar deyi verdi” dedi. Bizi taziye evinde bile güldürmüştü Emin Başkanım.
Son yerel seçimlerde taşıma oylarla az farkla seçimleri kaybettikten sonra çocukları Tolga ve Beste’nin yaşadığı şehir Ankara’ya yerleşti eşiyle birlikte. Bu 2 yılda çok güzel paylaşımlarımız oldu. Kazan ilçesinin bir köyünde kendisine çiftlik yapmıştı. Artvin’in yeşile alışmıştı tabi Ankara'nın bozkırını sevememişti. O çiftlik evini yapma sebebi de buydu sanırım. Hiç ağacı olmayan boş araziyi vahaya çevirmişti. Dostlarını da her fırsatta oraya götürürdü. Bir de havuz yapmıştı. Havuzu temizlemek için bir makine almıştı o makinenin çalışmasını ballandırarak anlattıktan sonra bize dönüp küçücük İsrail (tabi o başka bir tabir kullanmıştı) bunu yapmış bizim ülkede bunu yapacak bir şirket yok bok kalkınırız! Deyi vermişti. Bizi gülme krizine sokmuş o söyleyiş tarzı ile. Çiftliğinde yaptığı meşe ağacında beklettiği miss gibi kokan o rakıyı da hayatım boyunca unutmayacağım.
Çok muzip bir adamdı. Bütün yakın arkadaşları bu muzipliklerini bilirdi. Mesela yaşadığı o kazadan 2 gün önce beni çiftlik evine davet etmişti. Önceden verilmiş sözlerimden dolayı gidememiştim. Beni kıskandırmak için whatsapp’tan bir fotoğraf attı. Fotoğrafta havuza elbiseleri ile atlamıştı. Fotoğrafı görünce çok gülmüştüm. Sonra da aramıştı beni. Sevgili Mahmut (sevgili lafını ne güzel söylerdi) fotoğraf geldi mi? diye sormuştu. Ben de deldiğini dağların adamının neşeli göründüğü ve en kısa zamanda yanına geleceğimi söylemiştim. Sonradan öğrendiğime göre Tomanbay Hoca’ya beni havuza böyle it demiş ve hocam da onu öyle iteklemiş.
Ankara’ya yerleştikten sonra Mehmet Tomanbay, Ömer Özgün, Rıza Menekşe ve Vedat Tatar ile bir yürüyüş ekibi oluşturmuşlar ve hafta da üç gün ODTÜ ormanlarında yürüyorlardı. Bu yürüyüşün anılarda aramızda çok gülmemize sebep olurdu. Emin Ağabey biraz yorulunca ekiptekileri durdurup kültürfizik hareketleri yaptırıp, sonrasında da Ankara oyun havaları oynatıyormuş. Mehmet Hoca’nın dediği gibi yoldan geçen biri bizi görse kim bu deliler diye içinden geçirirdi herhalde.
Yazının başlığına Dağların Adamı diye yazmamın sebebi ile yazımı sonlandırayım. Bir şeyimize kızdığı zaman her zaman bize bağırarak, tabi bu bağırmaları da bize dokunmazdı,“ Lan ipneler ben sizin gibi şehir çocuğu muyum, ben dağların çocuğuyum, dağların adamıyım” derdi. Bizim aramız da ona dağların adamı diye seslenirdik.
Böylesine neşeli ve hayat dolu bir adamı hiç beklemediğimiz bir zamanda kaybetmek, canımızı çok acıttı. Arkasında bu kadar çok insanın ağladığı bir adam da azdır herhalde. Bütün tanıdıkların seni her zaman hatırlayacaktır.
Işıklar içinde uyu Dağların Adamı…
Mahmut Aslan-04.08.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ