30 Mart 2017 Perşembe

HAYIR İÇİN NOTLAR…

İLGİNÇ BİR ANKET SONUCU
Son yayınlanan kamuoyu araştırmalarının hemen hemen hepsinde “HAYIR” oylarının %50’nin üzerinde olduğu görülmektedir.
Gezici’nin yaptığı araştırmaya göre kararsızlar bilimsel bir yöntemle ağırlıklarına göre dağıtıldığında, “evet” diyenlerin oranı yüzde 48,9, “hayır” diyenlerin oranı ise yüzde 51,1 olarak belirlendi.
Yani Hayır kazanacak ama işin ilginç yanı anket sonucunda hayır yüksek olmasına rağmen, ankete hayır diyenlerin evet’in kazanacağına inanması…
Araştırmada, katılımcıların referandum sonuçlarıyla ilgili ne düşündüğü de sorgulandığında: “Katılımcıların yüzde 62,2’si sonucun “evet” yönünde olduğunu düşünürken, yüzde 27,5’i “hayır çıkar” dedi. “Evet” oyu vermek isteyenlerin yüzde 93’ü evet çıkacağını ifade ederken, yüzde 2,1’i “hayır” çıkacağını düşündüğünü söyledi. “Hayır” oyu vereceklerin yüzde 32,1’i sonucun “evet”, yüzde 55,7’si ise “hayır” yönünde sonuçlanacağı görüşünü belirtti.”
Araştırma verilerinden de anlaşılacağı üzere Hayır çıkacak ama inanmıyoruz.
Hem anket sonuçları hem halkın verdiği tepkiden de görüleceği üzere Hayır kazanacak, inanın yeter.
AKP’NİN EVET KİTAPÇIĞI
Geçtiğimiz hafta oturduğumuz apartmana AKP’nin paralı dağıtım elemanları  “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Kararımız Evet” kitapçığını bıraktılar. Ne yazıyor diye merak edip aldım okudum. Bir de ne göreyim kitapçıkta Anayasa Mahkemesinin üyeliği ile ilgili tek bir satır yok. Ben mi yanlış okudum diye araştırmaya girdim. Önce haberleri kurcaladım biraz 21.01.2017 tarihli devletin Anadolu Ajansının geçtiği haberi okudum: Anayasa Mahkemesinin üye sayısı 17’den 15’e düşürülecek.” diye yazıyordu. Belki burada yanlış yazılmıştır diye resmi gazetenin sitesine girerek referanduma sunulan teklifi buldum ve altını çizerek okumaya başladım. Teklifin 16 maddesinin d bendinde:
“146. Maddesinin birinci fırkasında yer alan “on yedi” ibaresi “onbeş” şeklinde değiştirilmiştir, üçüncü fıkrasında yer alan “,bir üyeyi Askeri Yargıtay, bir üyeyi Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” ibaresi ile dördüncü fıkrasında yer alan Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” metinden çıkarılmıştır.” yazmaktadır.(http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/01/20170121.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/01/20170121.htm)
Anlayacağınız Anayasa mahkemesi üye sayısı 17’den 15 düşürülmüştür. Ama AKP bunu kendi kitapçığında bile yazamamakta ve halka yalan söylemektedir.
Yalancının mumu (ampulü) 16 Nisan’da sönecektir…
“DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİNİN HAYIR BİLDİRİ DAĞITIMININ ENGELLENMESİ”
Korku dağları sarmış olmalı ki yalancılıktan sonra bir de baskı yolunu tercih etmeye başladılar. Önce Samsun’da Halkevleri’nin referandum çalışmasını engellediler, sonra bu uygulama memleketin her yerine yayıldı. Memletin dört bir yanından gözaltı haberleri gelmeye başladı.
Geçtiğimiz Cuma günü içerisinde onlarca Demokratik Kitle Örgütü bulunan Hayır için bir araya gelmiş birliktelik, Ulus meydanında benim de içinde bulunduğum 20 kişillik bir grupla “Hayır” broşürleri ve  gazeteleri dağıtımına çıktık. Yarım saat geçmedi polisler yanımıza geldi ve hiçbir yasal gerekçe göstermeden dağıtımı engellediler. O sıra bir polis evet dağıtsanız sorun yok ama hayır dağıtamazsınız diye bağırmış ben de sonradan sosyal medyada yayılan videolardan bu sözü dinleyebildim.
Bu satırları yazmadan biraz önce izlediğim bir videoda ise Yıldız Teknik üniversitesinde 17 kişilik bir grup “Hayır için Pedalla” etkinliği yapmak isterken göz altına alınıyordu.
Evet kampanyası için her türlü devlet olanağının hukuksuzca kullanılmasına ses etmeyenler. Hayır için gönüllü olarak bir araya gelen insanları engellemektedir.
Referandum’un Türkçesi halkoylamasıdır. Yani bu bir parti seçimi değildir. O yüzden halkın tamamını ilgilendirmektedir. Bu konuda gerek dernekler, sendikalar,odalar gerekse bireysel olarak vatandaşlar düşüncelerine serbestçe açıklayabilir ve propaganda yapabilirler. Bunu engellemek suçtur, seçime açıkça müdahale etmektir.Bu müdahaleler ise çalışmaları yürütenleri korkutmamakta ve “Hayır” çıkması için daha çok çalışılmasına neden olmaktadır.
Her şer’de bir Hayır vardır diyelim.
Hayırlı Haftalar….
Mahmut Aslan
28.03.2017

HAYIR TÜRKİYE KAZANACAK!

Referandum oylamasına yaklaşık bir ay gibi bir süre kaldı. Bu sürede ülkede neler olabileceğini, en son Hollanda ile baş gösteren diplomatik kriz vakası ile yaşadık.  Bütün diplomasi kuralları hiçe sayılır, tıpkı sefere çıkar gibi Hollanda’ya girilmeye çalışılması ile hedeflenen seçmene mesaj vermek olabilir ama en vahimi bu durumun Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığını ve ağırlığını ne kadar olumsuz etkilediğinin gözlerden kaçar olması.

Hollanda’da yaşanan rezaletin ilk gününde, “Hollanda egemenlik hakkını kullanarak ulusal sınırları içerisinde başka bir ülkenin siyasetçisinin gelip siyasi çalışma yapmasını istememektedir. Bu anlaşılır bir durumdur. Aklıselim olarak düşünürseniz siz de 3 milyon Suriye’li bulunan ülkemizin herhangi bir yerinde Esad’ın miting yapmasına izin vermezsiniz.  Ayrıca yasalarımıza göre yurt dışında siyasi çalışma yapmak suçtur. Bu düzenlemeye de AKP 2008 yılında imza atmıştır. Yani yurt dışında propaganda yasağını AKP kendisi getirmiştir. Dışişleri Bakanın uçağının inmesine engel olunmasının anlaşılır bir durumu yok. Ama Aile Bakanın şov yapıp Almanya’dan Hollanda’ya karayolu ile geçmeye çalışması da gösteriyor ki işin içinde başka mesajlar var. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na yapılan için nota verirsiniz olur biter. Sefere gider gibi arabaya binip gitmekte ne kardeşim. Diplomasi denilen bir şey var. Diplomatik kriz yaratmakta üstünüze yok. Ulusal onur koymadınız. Ülkemizi her ortamda rezil etmeye devam ediyorsunuz. Siyasal islamcıların diplomasisi bu kadar oluyor demek ki. Ülkem adına çok üzülüyorum. Sizin bu kafasız dış poltika anlayışınıza da milyon kere #hayır diyorum.”

Bu satırları yazmamın üzerinden 3 gün geçti ve Avrupa imajıma dair çok kötü yayınlar yapılmaya başladı. İzlediğim bir video resmen yüreğimi dağladı. İsviçre’nin Basel kentinde her yıl düzenlenen ve Avrupa’nın en iyi 50 festivalinden biri olarak gösterilen Maske Festivali, bu yıl Türkiye düşmanlığına sahne oldu.

Festivalde Türkler pala bıyıklı, fesli çirkin tipler olarak gösteriliyordu. Çağdaş bir Türkiye görüntüsünü geride bıraktığımız için Avrupa’da imajımız yeniden ‘Barbar Türkler’ noktasına gelmiştir. Bu duruma uygulan dış politikanın büyük etkisi olduğu aşikardır.

Avrupa’da ırkçılık giderek artarken, milyonlarca Türk vatandaşının yaşadığı ülkelerde, bu durum maalesef en büyük zararı onlara verecektir. Tek adamın istediği yönetim biçimi olsun diye hem ülkemiz sınırları içinde hem dışarıda yaşayan vatandaşlarımız büyük zararlar görecektir. Bu duruma izin vermemiz beklenemez.

14 yıldır tek başına iktidarda olan  AKP iktidarı, eğitimi, ekonomiyi ve dış politikayı temelden sarsarak ucube bir sistem kurmuştur.

16 Nisan’da yapılacak halk oylamasında evet çıkması durumunda bu ucube yönetim sistemi tamamen kesinleşmiş olacak. Ama ben bu halkın sağ duyusuna güveniyorum.

Anayasa değişikliği Meclis’te kabul edildiğinde halktan onay alacağına ilişkin umutsuzluğa kapılmıştım. umutsuzluğum Konya, Kırşehir, Kırıkkale ve Yozgat gibi illerden gelen haberler ve kendi gezilerimdeki gözlemlerim umudumu artırdı. Bu illerde yapılan hayırla ilgili salon ve meydan toplantılarındaki insan kalabalıkları aklıma Nazım Hikmet’in Türk Köylüsü şiirinde yazdıklarını getirdi. Ne diyordu büyük şair:
O, «Yûnusû biçâredir
       baştan ayağa yâredir,»
ağu içer su yerine.
Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmeyegörsün önlerine
ve bir kerre vakterişip :
                                «—Gayrık yeter!…»
                                                           demesinler.
Ve bir kerre dediler mi :
«İsrafil surunu urur
           mahlukat yerinden durur»,
toprağın nabzı başlar
                              onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur,
                              ne düşmanı kayırır,
«Dağları yırtıp ayırır,
  kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa…»

Anadolu halkı yaşananları iyi bilmektedir ve artık gayrık yeter demiştir. Dış politikada yapılanların  bu halka bir etkisi olacağını düşünmüyorum.

Bu kadar yetkiyi babama vermem diyen halkımız sandıkta da HAYIR TÜRKİYE KAZANACAK, diyecek ve DİKTATÖR KAYBEDECEK…

Mahmut Aslan
14.03.2017

DENİZ GEZMİŞ 70 YAŞINDA



Bizim de delikanlılarımız vardır Che Guevara
Metin Demirtaş

1947 yılının 28 Şubat’ında, Cemil ve Mukaddes çiftinin ikinci çocukları dünyaya geldi. Adı, ‘Deniz’ oldu.
İki kutuplu dünyanın soğuk savaş entrikalarının yaşandığı bir dönemde gözlerini açtı Deniz. Amerika’nın Truman Doktrinini yayınladığı yıldır da aynı zamanda…
Mustafa Kemal önderliğinde, bağımsızlık savaşı vermiş ve mazlum milletlere örnek olmuş bir Türk Ulus’u, basiretsiz idarecilerin elinde Truman Doktiri’nin ağına teslim olmaktan kurtulamadı.
1947 yılından sonra ABD ülkeyi, askerleri, eğitmenleri, karayolları, savaş artığı silahları ile işgal etti. Küçük Amerika olmayı hedefleyen ona göre hareket eden siyasetçilerin olduğu bir ortam da büyüyen Deniz, ilerleyen yıllarda emperyalizme karşı mücadelenin de bayraktarlığını yapacaktı!
O daha 13 yaşındayken Amerikancı ve despot Adnan Menderes 27 Mayıs 1960’da bir ihtilal ile devrilir. Bu ihtilal sonrasında yapılan Anayasa ise Türkiye tarihinin gördüğü en özgürlükçü Anayasa’sı olur.
Anayasanın getirdiği özgürlük ortamında sosyalist partilerde kurulmaya başlar. Bu partilerden yakın tarihe damga vurmuş olanı Türkiye İşçi Partisi’dir. Deniz 1964’te Türkiye İşçi Partisi’nin örgütlerinde çalışmaya başladı. Yaşı tutuncada partinin Üsküdar teşkilatına üye oldu.
O dönem Dünya’da 68 kuşağı rüzgârı esiyordu. Fransa’da başlayan öğrenci hareketleri, bizim ülkemizde de başlamış, birçok boykot ve işgal de yaşanmıştı. Bu boykotlarda ve işgallerde ön plana çıkan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinden Deniz Gezmiş’ti. Boyu, posu ve hitabet yeteneği ile herkesin dikkatini çekmiş, üniversite öğrencilerinin de lideri olmuştu.
Ya İstiklal Ya Ölüm diyen bütün mazlum uluslara örnek olan Türkiye Kurtuluş Savaşı’nın lideri M. Kemal Atatürk 68 kuşağı gençlik hareketlerinin de sembolüdür. Denizler 1 Kasım 1968 yılında Samsun’dan başlayıp 10 Kasım‘da Ankara’da son bulacak “Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü” yapmışlardı. Bu yürüyüşün çağrı metninde Türkiye Halkına şöyle sesleniyorlardı:
“Büyük Türk Milleti! Atatürk için toplanalım!
Mustafa Kemal’in milli kurtuluş idealini yaşatmak için,
Mustafa Kemal Devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için,
Milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için,
Tam Bağımsız, Gerçekten Demokratik Türkiye için,
Gazi Mustafa Kemal’in milli kurtuluşçu saflarında toplanalım! Yaşasın Türkiye!
Yaşasın yarının bağımsız Türkiye’si için mücadele!”

SİLAHLI MÜCADELE DÖNEMİ
Küba’da Fidel ve Che’nin gerilla savaşı ile Amerikancı Batista’yı devirmesi, Ho Chi Minh önderliğinde emperyalizme karşı Vietnam’da verilen ulusal kurtuluş savaşı bizim gençlerimizi de derinden etkilemişti. Gençler parlamenterizmden umudu kesmiş ve silahlı mücadele yolu ile ülkedeki Amerikan emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçilerinden hükümeti almayı kafalarına koymuşlardı.
Silahlı mücadele için birbirine yakın zamanlarda Deniz Gezmiş önderliğinde Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) ve Mahir Çayan Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) kurulmuştur.
1969 yılından itibaren ülkenin devrimci gençleri Filistin kamplarında silahlı eğitim alarak İsrail’e karşı savaştılar. Filistin’e ilk gidenler arasında, Deniz Gezmiş de vardı. El Fetih kampına katılan Gezmiş’e, El Fetih kimliği verilmişti.
Deniz fırtınalı yaşamı sonucunda mahkemeye düşmüş ve Bağımsızlık için canını vermeye her zaman hazır olmuş ve hiç korkmamıştır. Onu da THKO davası savunmasında söyle ifade etmiştir.
Bu memlekette Mustafa Kemal’e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz.35 milyon metrekare vatan toprakları işgal altındayken, bizim milli bütünlüğü bozmakla suçlanmamız gülünçtür. Mustafa Kemal sağ olsaydı bugün çok şaşırırdı. Hareketimiz tamamen anayasal bir harekettir. Anayasamızın başlangıç ilkesinde belirtilen ulusun zulme karşı direnme hakkını kullandık. Bu sebeple anayasal bir davranışta bulunduk. Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyorum. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.”
Korkusuz ve yürekli yiğitler Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan normal bir mahkemede yargılansalar alacakları hapis cezasından daha büyük bir cezaya çarptırılarak 6 Mayıs 1972 günü idam edilmişlerdir. Onları idam edenler, idam kararı ile onları yok ettiklerini ve kalanlara gözdağı verdiklerini düşünmüş olabilirler. Ama kimse Deniz’lere idam cezası verenleri hatırlamıyor. Deniz, Yusuf ve Hüseyin, tıpkı Pir Sultan Abdal, Şah Kalender, Resneli Niyazi ve Mustafa Kemal gibi yüzlerce yıl anılmaya devam edecekler.
Bugün ölümsüz Deniz 70 yaşına bastı ve mücadelesi hala ülkenin gençlerinin yüreğinde devam ediyor… Şairin de dediği gibi, ‘Bitmedi daha sürüyor o kavga sürecek!, Yer yüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Mahmut Aslan
28.02.2017

KAHROLSUN İSTİBDAT, YAŞASIN HÜRRİYET!

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi önünde ‘Kanun Hükmünde Kararnameler’ ile üniversiteden uzaklaştırılan akademisyenlere desteğe gittiğimiz gün yaşadıklarım ve orada atılan slogan -bu yazının başlığı- aklıma Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşanan olayları hatırlattı.
Osmanlı’da başlayan Batılılaşma çabaları sonucunda açılan Meclis, 1878 Şubatı’nda Sultan Abdülhamit tarafından kapatılmıştı. Meclis’in kapatılması ile tarihe ‘İstibdat Dönemi’ olarak geçen baskıcı yönetim süreci başlamıştı.
40 yıl sürecek olan bu istibdat ortamından kurtulmak isteyen aydınlar, kollları sıvadı ve yeniden meşrutiyeti inşaa edebilmek için gizli cemiyetler kanalıyla harekete geçti.
Tevfik Fikret’in dizelerine yansıyan Abdülhamit’e karşı 1905 yılında bir suikast girişimi de olmuştu;
“Silkip yüzyılların boyunlarındaki ilmiklerini, en çetin /Bir uykudan uyandırır milleti dehşetin. /Ey şanlı avcı, tuzağını boşuna kurmadın! / Attın… ama yazık ki, yazıklar ki vuramadın!”
Suikast girişiminin başarısızlığı şiirin dizelerinden anlaşılacağı üzere Fikret’i çok üzmüşe benziyor.
Bu çabalar sonucunda tarihi Jön Türk hareketine dayanan bir özgürleşme hareketi olan İttihat ve Terakki Fırkası kuruldu.  Bu partinin içinde Ermeni, Türk, Rum birçok etnik unsurdan, dinden mezhepten insan vardı. Bir araya gelen aydınlar baskıdan, zulümden, sürgünlerden usanmışlardı.
Jön Türkler, yurtdışında sürülmüş insanlardı ama yurtdışında olmak, çalışma yapmakla yetinmediler. Osmanlı’nın sözünün daha az geçtiği Balkan şehirlerine örgütlenmeye karar verdiler. Selanik şubesi en önemli şube idi.
29 Ekim 1907 tarihinde Mustafa Kemal’de de arkadaşı Ali Fethi Okyar‘ın ısrarı ile 322 numaralı üye olarak derneğe girenler arasındadır. İstibdata son vermek için bir araya gelenler, bu işe son vermeye karar verdiler.
İttihat ve Terakki gizli cemiyetinin devrim stratejisi doğrultusunda,  3 Temmuz 1908 tarihinde Resne’de Kolağası Resneli Niyazi Bey‘in 200 asker ve 200 sivilden oluşan bir çete ile dağa çıkması ile ihtilal fiilen başladı. II. Abdülhamid’in dağa çıkanlara karşı aldığı tedbirler, subayların genellikle cemiyet üyesi olması nedeniyle işe yaramadı. Cemiyetin Manastır merkezi, padişaha, Kanun-ı Esasi’yi yürürlüğe koymasını ve 26 Temmuz’a kadar Meclis-i Mebusan‘ın açılmasına izin vermesini isteyen bir telgraf çekti.
Eyüp Sabri kumandasındaki Ohri Taburu ile Niyazi Bey komutasındaki Resne Taburu 22 Temmuz gecesiManastır‘da birleşti ve Manastır Fevkalade Kumandanı olarak görevli bulunan Müşir Fevzi Paşa’yı dağa kaldırdılar. —23 Temmuz günü atılan 21 pare top atışı ile Manastır’da Meşrutiyet yönetimi İttihat ve Terakki tarafından ilan edildi.– Durum, Yıldız Sarayı‘na telgraflarla bildirildi. 23 Temmuz’u 24 Temmuza bağlayan gece Kanuni Esasî’nin yürürlüğe konmasına karar verildi ve resmi ilan ertesi sabah gazetelerde yayımlandı.
Dağa çıkan subaylar arasında en kıdemlisi olduğu ve önemli faaliyetler gerçekleştirdiği için Enver Bey, bir anda hürriyet kahramanı olarak kabul edildi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hareketi, çetecilik yoluyla yönetimi ele geçiren ilk hareket olarak tarihe geçti.
Resneli Niyazi denilen yiğit bizim tarihimizin Che Guavera’sıdır. Aynı zamanda dağda geyiği ile gezmesi nedeni ile de büyük bir hayvanseverdir. Ne yazık ki günümüzde tarih meraklıları dışında pek hatırlanmaz. Onun hatırlanması için Sunay Akın gerek kitaplarında gerekse gösterilerde çok emek harcamaktadır. Meraklıları için Sunay Akın’ın “Geyikli Park” kitabını öneririm.
Bu topraklarda yukarıda anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere tarih sıkça tekrar eder gider… Nasıl ki bunların örnek aldıkları istibdatçı Abdülhamit o gün uzun bir sürecin sonrasında yıkıldıysa, bugünün istibdatı da elbet yıkılacaktır.
Bu nedenle,
Gün istibdata karşı Resneli Niyazi, Enver Paşa olma,
Gün saltana karşı Mustafa Kemal Paşa olma günüdür.
Kahrolsun istibdat yaşasın Hürriyet !!!
Mahmut Aslan 
14.02.2017

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ