5 Şubat 2016 Cuma

KAYMAKAM

Her çocuğa bir soru sorar büyükleri: Büyüyünce ne olacaksın diye?

Hemen cevap gelir: Doktor, asker, öğretmen, polis…

En çok bildikleri, gördükleri meslekleri söylerler ya da büyükleri tarafından onlara söylenenleri.

Ben, ilk önceleri çöpçü olmak isterdim. Mahallemizde gördüğümüz devleti temsil eden üniformalı kişilerdi onlar. Gecekondu semtinin o kömür kokan sokaklarına başka devlet büyüğü de gelmezdi o zaman. Ya da biz fark edemezdik çocuk halimizle… Mahalleyi temizlerlerdi çöpçüler. Arkalarından çocukça bir tekerleme tuttururduk:
“Çöpçü çöpçü çöp atar, iğne batar, göt atar…”

Büyüdükçe bu meslek gözümden düştü. Tarih okumaya merak saldım. İlkokulun son sınıfına doğru subay olmaya karar verdim. Mustafa Kemal’in üniformadan etkilenip asker oluşunu sonra da vatanı kurtarıp Cumhuriyet’i kurduğunu okumuştum. O yıllar bugünkü gibi ağır saldırılara maruz kalmamıştı, ülkenin kurtarıcısı…

Tabii bu hayalim de kısa sürdü. Asker olmak için kafanın çalışması kadar fiziki özelliklerin düzgün olması gerektiğini öğrenmiştim. Her zaman kilo sorunu yaşamış biri olarak general olma hayallerim de suya düşmüştü.

Sonra bir gün bir film izledim. Kemal Sunal başroldeydi, akıl hastanesinden kaçan bir deliyi canlandırıyordu. Bu deli karlar altında bir kasabaya gidiyordu bir arkadaşı ile beraber biri kaymakam biri hakim oluyor. Buzlar çözülene kadar o kasabada çok güzel işler yapıyorlardı halkın yararına… 

Filmin adı ‘Deli Deli Küpeli’ydi. Bu filmin Cevat Fehmi Başkut'un “Buzlar Çözülmeden” adlı tiyatro oyununun sinemaya uyarlaması olduğunu da Tayfun Talipoğlu’nun anlattığı bir anısından öğrenmiştim. O da benim gibi bu oyunu/ filmi izleyince karar vermişti Kaymakam olmaya… İkimiz de bu işin okulunu okumuştuk bu düşünce ile…

Tabii ikimizin sonu da aynı olmuştu. O, sınavlara girme cesaretini gösterip kazanmıştı sınavı, bense sınava girme cesareti bile bulamamıştım. Çünkü ben mezun olduğumda AKP iktidarının 5. yılıydı ve partizanca alınıyordu Kaymakamlar…

Bir Alevi’nin kaymakam olması, insanlığın Mars’a gitmesinden bile zordu.
Hayalimdeki mesleği çalmışlardı.

Geçen gün Cumhurun Başının muhtarlardan sonra kaymakamları topladığını okudum gazetelerden, kaymakamlara şöyle seslenmişti:

“Zihniyet değişmeyince siz hangi kanunu çıkarırsanız çıkarın uygulama aynı kalıyor. Türkiye’nin sistem reformuyla özellikle yönetici reformunu da gerçekleştirmesi gerekir. Statükonun gardiyanlığını yapan bir bürokrasi, ülkeye sadece patinaj yaptırır. Sizden ricam bu. Mevzuat şöyledir, böyledir. Yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir tarafa, siz zihinsel inkılabınızı devreye sokun ‘Ben bunu bu şekilde yaparım’ deyin ve yapın.”

Yani kanun dışında işler yapın, ben ne dersem onu yapın diyordu…
Bu satırları okuduğumda çocukça duygularla olmak istediğim meslek olan kaymakamlık ve yukarıda yazdığım satırlar geldi aklıma.

Kaymakamlıkla ilgili hayalimizi çaldığı yetmezmiş gibi ülkemizdeki az da olsa kalan hukuk kurallarını da yok ederek demokratik, laik, sosyal hukuk devletini de çalıyordu elimizden.

O salonda kaymakam olarak bulunsaydım eğer; ayağa kalkar ve "Bey Bey, biz senin değil devletin Kaymakamıyız. Bu ülkenin hukuk kurallarına bağlı kalırız" diye haykırırdım her şeyi göze alarak. Birilerinin kral çıplak demesinin zamanı geldi de geçiyor çünkü.

O salondakilerden değil de bu satırların okurlarında, tüm ezilenlerde, yoksullarda ve emekçilerinde umudum…
Anlıyor musun?
Mahmut Aslan/Telgrafhane/3 Şubat 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ