3 Şubat 2016 Çarşamba

DİKTATÖR

35. Cumhuriyet Halk Partisi Kurultay’ında Kemal Kılıçdaroğlu salı günleri grup toplantısında yaptığı konuşmalara benzer bir konuşma yaptı. Konuşmanın büyük bölünümünde salonda bir heyecan gözükmezken bir lafı hem salona, hem de ülke gündemine oturdu.

”Cumhurbaşkanlarının tarafsızlıkla görev yapacağına dair ‘namusu ve şerefi’ üzerine yemin ederler. Dün yine bize sataşmış. Diktatör bozuntusu olan adam. Şimdi ben yine hatırlatıyorum, senin için şeref ve namus ne anlama geliyor? Oturacaksın bunun hesabını vereceksin. Tarafsızlığını korumazsan her gün, her dakika, her saniye namus ve şeref kavramını sana hatırlatacağım.”

”Diktatör bozuntusu” lafı günlerdir tartışılmaya devam ediyor. Çünkü savcılar bu sözü nedeni ile Kılıçdaroğlu hakkında soruşturma başlattılar. Aslında iyi de oldu bu tartışma diktatörlük üstüne iyi ya da kötü düşünmeye başladı toplumumuz?

ROMA’DA DİKTATÖRLÜK

Gelin isterseniz biraz diktatörlüğün tanımına ve tarihine bir göz atalım.
Diktatör kelimesi Latince emir veren, dikte eden anlamına gelir.
Roma Cumhuriyeti döneminde diktatör, senatonun talebi üzerine, istisnai hallerde ve sadece altı aylığına, İtalya sınırları için konsüller tarafından seçilirdi. Bir defa seçildikten sonra diktatör icra gücünün hepsine sahip olur ve kimseye hesap vermek zorunda olmazdı. Ancak mali sorumluluğu olduğu zaman veya Censor'un suçlamasıyla hesaba çekilebilirdi. Görevinin icap ettiği her türlü yüksek yetkiye gerçekten sahip olan diktatör süresi bitince normal hâkimler ve idareciler işlerine dönerlerdi.

Bu işleyişi Julius Caesar kendine verilen 6 aylık yetkiyi önce bir yıllığına, sonra da ömür boyu uzatarak bozmuş ve bugün halkımızın anladığı anlamda diktatörlüğün doğmasına sebep olmuştur. Bütün yetkileri elinde toplayan Caesar’da Cumhuriyet bürokrasisini ağır biçimde merkezileştirdi. Ancak Sezar'ın eski arkadaşlarından Marcus Junius Brutus'un önderliğindeki, Cumhuriyeti eski işleyişine kavuşturmayı hayal eden bir grup senatör tarafından MÖ 15 Mart 44 tarihinde öldürüldü.

GÜNÜMÜZ TÜRKİYE’SİNDE DURUM

Son 14 yıldır ülkeyi tek parti yönetmektedir. Bu parti kendine göre bir yönetim şekli oluşturmaya çalışmakta ve parlamenter rejim yerine başkanlık sistemine geçmek istemektedir.

Bu sistem değişikliğinin altında demokrasiyi amaç değil, araç olarak gören bir kişi yatmaktadır.

Defacto bir durumda yaşıyoruz. Hukuk kuralları kişisel olarak kullanılıyor ve iyice kuralsızlaşıyor.

Ülkenin başındaki kişi bir sabah ol diyor, bakıyorsunuz istekleri hemen oluyor. Savcılar ve hâkimler harekete geçiyor insanları tutukluyor. Meclis toplanıyor yasalar çıkarılıyor.

Bu işleyiş daha fazla süreceğe de benzemiyor. Hukuksuzluk kaosa sürüklüyor, ülkenin bir bölümünde resmen savaş yaşanıyor. İnsanlar suçsuz yere öldürülüyor.Analar ağlamasın diyerek analar her gün ağlatılıyor…

Bir başka ülkenin iç savaşı destekleniyor ve binlerce insan bu iç savaşta ölüyor.

Ülkenin başkentinde ve İstanbul’un tarihi merkezinde güpegündüz bombalar patlıyor ve insanlar ölüyor.
Buna nelerin sebep olduğunu eninde sonunda bu halkta anlayacaktır.

Caesar’dan sonra da tarih birçok diktatör görmüştür.

Bu diktatörler her şeye sahip olduklarını düşünmüşler ve dünyanın kendi etrafında döndüğünü, dünyanın sahibi olduklarını sanıp dünyayı fethe çıkmışlardır. Bu yanılgıları sonucunda savaşlar çıkmış ve milyonlarca insan ölmüştür. Ama eninde sonunda bu diktatörler Ceasar gibi ya öldürülmüşler ya da Hitler misali zehir içerek hayatına son vermişlerdir.

Bizden söylemesi…

Mahmut Aslan
telgrafhane.org/30 Ocak 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CELAL ŞENGÖR’ÜN CEHALETİ